aşık olunca, parayı bulunca, çocuk yapınca falan da illa ki değişiyordur insanın hayatı ama seni mutsuz eden şeylerden gitmeyi öğrenince yepyeni bir boyuta geçiyorsun
gerçek sevgi sonsuza kadar süren bir şey diye öğrendik masallardan çocukken ama yetişkin olarak anlamamız gerekiyor ki gerçek sevgi yaşanıp bitebilir ve bittiğini kabul edip gitmek gerekir.
hatırlatma: birinin sizi sevmemiş olması sizin sevilmeyecek bir insan olduğunuz anlamına değil, sadece o insanın karşılanması gereken ihtiyaçlarının sizde bulunmadığı anlamına gelir.
jabbar’ın da dediği gibi “cesaretsizce bu iş olmuyor”. yapmak istiyorsanız yapın, sıçarsanız da sıçarsınız. korkan insanlar belki az zarar alıyor ama yaşamıyor, sadece hayatta kalıyor.
insanın kendini tanıması çok zor. başka birinin seni tanıması daha da zor. o insanın seni tanıyıp sevmesi ve kabul etmesi hepsinden zor. dolayısıyla insanın hayatı boyunca çok az sayıda kişiyle gerçek anlamda dostluk ve aşk yaşayacağı fikrine alışması lazım.
kimisine para veriyor hayat, kimisine güzellik, kimisinin sevilmek çıkıyor şansına, kimine o bile çıkmıyor. ama size temin ederim ki tüm etiketlerinin altında herkes insan ve her insan eksik biraz bir yerlerinden.
bir zorbaya verebileceğiniz en büyük ceza onu görmezden gelmek. her zorbanın tek isteği yaptığı kötülük sayesinde birileri tarafından görülmektir çünkü küçük bir çocukken onu kimse görmemiştir.
bahar candan gibi her şeyi kısaltıp o harfiyle bitirerek konuşmaya başladık. teşvikiye’ye teşo, nişantaşı’na nişo falan diyoruz. arkadaşıma nasılsın dedim, sikko dedi. bir saattir buna gülüyorum ansjsmsmsmsm
terapist parayla satın alabileceğin en iyi hizmet çok net. başına ne gelirse gelsin git anlat parasını ver, artık ondan sonrasını bırak o düşünsün sabaha kadar nasıl çözücez şimdi bu derdi biz diye
sürekli şaka yapan insanlar uzaktan çekici görünebilir ama bir insanla ilişki kurmak istiyorsanız unutmayın ki her ilişkide insanın canını sıkan şeyler de olur. ve işte o şeyleri konuşmak istediğinizde, duyguları yaşamaktan ödü kopan mizahşör de ışık hızıyla arazi olur.
kendimin ve şu an bu dünyada bulunan sevdiğim-sevmediğim HERKESİN en fazla yüz yıl sonra yok olacağını bilmek beni acayip rahatlatıyor. bu dünyanın dönmek için kimseye ihtiyacı yok.
bazı şarkıları, filmleri ve kitapları bazı insanlara tercih ederim. derdiniz iyi bir şey üretmekse, üretebileceğiniz anlamlı tek şey yeni bir insan değil. hatırlatmak istedim.
yaygın kanser sebepleri:
1. sigara
2. radyasyon
3. katkı maddeli gıdalar
4. ne halt yerse yesin asla hatalı olduğunu kabul etmeyen ve özür dilemeyen insanlar
toksik bir ilişkiyi özlediğiniz için kendinize kızmayın, hislerinizi kontrol edemezsiniz. ama toksik bir ilişkiye geri döndüğünüz için kendinize kızabilirsiniz, zira seçimleriniz sizin kontrolünüzde.
aile demek bir insanın en yakınında durmak, yani çektiği acıyı en yakından görüp kendi içinde hissetmek demek. bence bu yüzden insanlar genelde mutlu bir ailede büyümüşse aile kurmaya hevesli oluyor ama acıya maruz kalmışsa aile kurmaktan kaçıyor.
geceleri gelen hüzün perilerine inanmayın. eski ilişkinizi özlemiyorsunuz, her insanın aslında yalnız olduğu gerçeğini fark ediyorsunuz ve bundan kaçmak istiyorsunuz sadece.
hayatın bir anlamı olmadığı için sürekli spora gidiyorum. mekik çektim ağırlık kaldırdım derken her gün bir saat unutuyorum hayatın bir anlamı olmadığını.
kendiniz olmak için hiç kimsenin onayını almanız gerekmiyor. kendi şeklinizi belirlerken insanların yargılarını değil kendi paşa gönlünüzün keyfini esas alın.
mal insanları dinlerken, yazdıklarını okurken falan içimden küfrediyorum hep gülümseyerek. gerçekte laf sokup tartışmakla kıyaslandığında inanılmaz bir enerji tasarrufu oluyor.
bu telefonlar yüzünden sürekli ulaşılabilir olmamızın beklenmesi berbat bir şey. bazen telefonumu yere atıp üstüne basarak ezmek istiyorum ama sonra hemen dolar geliyor aklıma.
taksim’de metro girişinde bekliyodum elimdeki tostu bitirmek için. bi çocuk geldi parfüm satan. do you speak english dedi, kafa salladım. arabic dedi, yine kafa salladım. si**ir git amk papua yeni ginece mi konuşuyon dedi gitti hala gülüyorum
dört psikiyatristin katıldığı bir tartışma programı izledim. az bilen kimseye söz vermedi car car konuştu, en bilgili olan saygısından hep sustu. işte bu durumda saygı göstermek bence meydanı cehalete bırakmak demek. lütfen aydınlar da “car car” konuşsun, cehaleti sustursun artık
insanı normal hayat düzeninden koparacak kadar büyük hisler yaşamak bence sanatçı ruhuna sahip olmak. eğer bu hisleri başka insanlara da hissettirmeyi başarabilirsen, işte o zaman sanat yapmış oluyorsun.
kendi duygusal ezikliklerinden korkup bastırmış olanlar, bunu duygularını açıkça yaşayan insanlara yansıtıp ezmeye çalışıyorlar. yani ironik bir şekilde ezmeye çalışan, asıl “ezik” olduğunu hisseden.