İkbal, o surları o itin elini tutarak bile çıkmış olsa yine de susacaksınız. mazeret aramayacaksınız, neden sormayacaksınız, niye gitmiş demeyeceksiniz.
Görüntüyü piksel piksel inceleyip zorla mı gitmiş gönüllü mü gitmiş incelemesi yapıyorlar, delireceğim ya.
Özür dilerim ama 65'e gelmiş anane/babanne çocuklarınıza bakmak zorunda değil.
Başına gelmediği için anlamıyorsun diyeceksiniz, rica ederim demeyin. Burayı okuyan yakın çevremden insanlarda da var bu. Doğurmayabilirdiniz, bu da seçim.
İşyerinde her gün bir babanneye sövülüyor +
Kadın emekli olmuş, hayatının son döneminde.
neden her gün sizin çocuğunuza baksın? Hiçbir iş yapması da gerekmez, arkadaşlarıyla pazar gezecek belki, belki parkta oturacak, parası varsa seyahat edecek.
Bir de sinir yapıyorsunuz; çocuk sizin, sorumluluk da sadece sizin. Sori.
O kadar seviyorum ki bu filmi.
İçinde ne seks var, ne bir şey var ama yine de baştan aşağı aşk, tutku. Öpüşme sahnesi bile yok. Hiçbir şey yok.
Temassız aşk filmi, muhteşem.
Elizabeth Bennet ve Mr. Darcy. Zamana meydan okuyan iki karakter. Keira Knightley’nin unutulmaz performansıyla Joe Wright imzalı bir Jane Austen uyarlaması. AŞK VE GURUR.
Premenstrüel dönemde yaşanan duygudurum değişimi inanılmaz.
Müthiş karanlık ruh hali, ani öfke, alınganlık, birden bastıran yalnızlık hissi, ölüversem de kurtulsam gibi fikirler.
Sonra puf, birkaç gün sonra yine güneş.
Çok da sert geçişler bunlar. Sabahtan akşama derin depresyon.
Ankaradan döndüğümden beri düşündüğüm bir şey var. Aşamadım konuyu.
Hakikaten o ağaçların üstündeki butonlara basınca taksi geliyor mu? Gerçekten basıyorsun ve geliyor mu?
Geliyorsa inanılmaz çünkü.
Burada taksinin üstüne atlayıp tamponuna yapışsan bile gelmiyor da.
Değil ya bence. Yalnız zaman geçirmeye, kişisel alana ihtiyacı yüksek biriyim ama yine de burada ikinci sandalye dolu olsun isterdim. Hayatın güzel anlarında hep yalnız olayım istemem. Yiyelim, içelim ve bunu yapacak birileri hep olsun. Yorulunca yalnız kalabilelim yeter.
Güzel elbiseler giymek, öpüşmek, sevişmek, güzel manzaralarda sevdiğim insanlarla içkiler içmek, uzun sofralarda gece boyu sohbet etmek, güzel kitaplar okumak, güzel filmler izlemek, çokça gezmek ve ölüvermek diye sıraladım.
Hepsi çok basit şeylerken uğraştıklarımıza bak.
Müzekart bir müzeye senede 2 giriş hakkı veriyormuş.
Bu demek oluyor ki artık Arkeoloji Müzesi bahçesine kitap okumaya gidemiyorum.
Bu çok saçma değil mi? Sanane ki benim hangi müzeye kaç kere gittiğimden? Belki akademik çalışma yapıyorum, belki eserleri incelemem lazım.
Beni çok şaşırtan bir insan tipi var.
Birinden bahsediyoruz, ay dur arıyım diyor.
Benim birini ay dur arıyım demem fikri hazırlık aşamasıyla birlikte üç gün.
İnsan neden sevilmediğini ilişkinin içindeyken görmüyor? Uzaydan dünyaya bakar gibi olunca görüyorsun.
Güzel giyindiğimde sevgilime fotoğraf atardım. Bir gün "Bana her giydiğini atmana gerek yok" dedi tatlı bir dille.
Şimdi görüyorum, o zaman göremedim. Utanıyorum hatırlayınca.
Herkes psikiyatrist oldu.
İlişkisi kötü giden narsist teşhisini yapıştırıyor.
Her olay travma, her anımsama tetiklenme.
Bipolar gibi bir duygudurum bozukluğu bile Twitter’da teşhis ediliyor.
Bütün ilişkiler toksik mesela, işlerin yolunda gitmeyebileceği unutuldu.
Çok sıkılıyorum.
Artırıyorum. Evde sürekli film/dizi izleyen çiftlerin ilişkisi de sallantıdadır.
Boşluğa tahammül edememek diye bir şey var. O boşluk o kadar büyüyor ki içine bir şey koymak zorunda kalıyorsun. Sohbet yok, seks yok, gülmüyorsunuz da artık. Mecburen hadi Sopranos'u baştan alalım.
İyi ilişkinin ortak zevklerle ilgili olduğuna inanırdım, aynı dizilere gülmek falan. O iş tam öyle değilmiş.
Coşku denkliği, libido ve hayata bakış paralelliği esas mesele gibi.
Biri alevi türküleri biri metal dinlese de olurmuş, Office ille de beraber izlenmek zorunda değilmiş.
Dört yanım mutsuz evlilik.
Aralarında hiç ilişki yok, tek müşterekleri çocukların okulu ama hiçbiri boşanmıyor.
Urfa'daki kadının boşanamamasını biliyorum da Nişantaşılı Sinem de boşanmıyor, Cenk de boşanmıyor.
Evlenme iştiyakı ortada olan bir toplumun boşanma korkusu.
Kadının kendi parası ne kadar önemli bir şey; her şeyden önemli sanki, bilmiyorum.
Neyin güç olduğunu, özgürlüğün sınırlarını tanımlayamam, bu tespit benim boyumu aşar ama paranın büyük ölçüde özgürlük getirdiğinden eminim.
Kadının parası, çekip gitmesini satın alıyor.
Suadiye’de bu apartmanın sağında solunda modern, lüks, çok katlı binalar var; granit mranit.
Bu apartmanı onlardan çok çok güzel buluyorum.
Bayılıyorum sessiz, ağaçlı sokaklardaki bu apartman tipine.
Bir ilişkide bundan daha çok inandığım bir beceri yok.
Açık iletişim kurabilen insanlar her şeyin üstesinden gelemez ama gelinebilecek şeylerin muhakkak gelir.
Birbirlerine hak vermeleri de gerekmez ama anlarlar ve tavırlar farklılaşır.
Bence bir ilişkinin süper gücü budur.
iletişime açık olsun yeter ki karşındaki. seni duymayı görmeyi reddetmesin, suratın buruştuğunda dönüp gitmesin, ben böyle hissediyorum minvalindeki cümlelere saçmalama demesin, anlamasa da çabalamaktan erinmesin ve sana değer vermekten çekinmesin. bundan gari her şey hallolur.
Bana kimse nar ayıklamadı, kendi narımı hep kend…
Manyak mısınız ya siz, mevsime göre dramlarınız var ha. Kokina almadılar, nar ayıklamadılar, sırtıma güneş kremimi hep kendim sürdüm.
Vallahi neyin trajedisini yaşasam diye deli ettiniz kendinizi.
Birini seviyorsun ya mesela.
Sıradan şeylerden konuşuyorsunuz, özel, romantik bir an değil.
Sonra gözünün taa içine baktığın bir saniye oluyor.
(Gözün taa içi vardır)
Gözünün rengi değişiyor o an, güneş geliyor.
İki insan arasındaki en özel anlardan biri bence. Öpüşülecek mecbur.
Eş durumundan mecburi hizmete Urfa'ya gitmiştim. Ben evdeyken güpegündüz eve hırsız girdi, karşılaştık. Zarar görmedim ama oldu bu. Akşam eşim hastanedekilerle halı sahaya gitti. Bence beni yalnız bırakmamalıydı ama öyle iyi biriydi ki ona kızmaya hakkım yok gibi gelirdi. Varmış.
Kalbimi kıran şeyleri yazmaya karar verdim. Belki de bira içtiğim için kalbimi kıran şeyleri yazasım gelmiştir, karar falan almamışımdır.
Düşünürken fark ettim, kalbimizi kıran şeyler listesi çok uzun. Şişem bitsin de öyle.
Yazdıktan sonra da affedip affetmemeye karar vereceğim.
Çılgınca övmek istiyorum ama yapmayacağım. Benim gibi, yaşlanmakla meselesi ciddi, çatışmalı biri için şahane deneyimdi.
Yönetmen kuşe kağıda bir resim galerisi çekmek istemiş.
Berghoff'u Thomas Mann Büyülü Dağ okuru bilir, tüm mekanlar zihnimdeki Berghoff imgeleriydi, ilginç.
Before serisinin 3. filmi Midnight pek sevilmiyor, bunu romantik buluyorum.
Film çok gerçek.
İlişki dönüşür, alışkanlığın içinde aşkı başka şeye çevirmen önemlidir, hayranlık bitince elde bir şey kalması lazım.
Masal izlemekten hoşlanıyoruz ama bence üçlemeye bu son yakışıyor.
Dünyanın en güzel romantik komedisi 20 yaşındaymış.
Kaç kere izlediğimi bilmiyorum. Her bir repliği ezberimdedir.
Bir sahnede müziğin hangi an gireceğini, hangi an değişeceğini, değiştiğinde gelecek cümleyi şaşmaz kesinlikle biliyorum. Aldığım zevki zerre azaltan bir şey de değil
Bazı insanlar üstün yetenekle doğmuş. Bunun edinilen bir şey olduğuna inanmıyorum. Çalışmakla alakalı değil.
Miyazaki bence bizimle aynı şekilde rüya görmüyor, bizim gibi hayal kurmuyor; boyutu farklı. Müthiş saygı duyuyorum. Cennet diye bir yer varsa Miyazakilerle dolu olmalı.
Boşanma üzerine tivitimi sessize almadan önce söylemek istediğim bir şey var.
Şiddet, aldatma yoksa devam etmeli denmiş. Siz hayata/hayatınıza böyle bakıyor olabilirsiniz. Ben bakmıyorum.
Melek gibi bir insandan boşandım, rahat mı battı dediler. Anlamayana anlatmak nafiledir.
On kitap okuyacaktık, üç kere sarhoş beş kere aşık olacaktık, sevip sevişip ölüp gidecektik.
Kimseye zararı olmayan insanlardık, hepimizi ruh hastası yaptılar.
Kız paramı yedi:
Hastanede geçmiş olsuna giderken pötibör götürmüştüm.
Mubi hesabımdan film izlemiştik.
Sinemada mısırın çoğunu yedi, tek tek saydım. 27 lira daha vermesi lazımdı.
İşyerinden 2 sayfa renkli çıktı aldım.
Bu ülkede çoğunluk, artırıyorum, bu ülkede hiç kimse kadının güleç olmasına, sohbete katılmasına, selam vermesine, küçük sohbetine, neşesine, yaşam coşkusuna sadece bunlar olarak bakmıyor.
En aydını için bile, kısa ve kibar şekilde söyleyeceğim; bunların varlığı "rahatlık" demek.
Bir kitap için “mest oldum” demeyeli biraz zaman olmuştu.
Dünyanın bir yerinde, bir dönem, bir yazar muhteşem bir kitap yazdı. Bunu tesadüfen belki bildin belki hiç bilmeyeceksin.
Dün kahve içerek başlamıştım bugün şarap içerek bitirdim. İki kafa hoşluğunun rastlaşması şahanedir.
Bazen öğle arasında büfede kitap okumayı tercih ediyorum ve bu hep alay konusu oluyor.
Buradaki yanlış nedir arkadaşlar?
Kitap okumak mı gülünç, zamanlaması mı gülünç, yalnız başına kalmayı tercih etmek mi? Hangisi sorun, belli ki bir şey sorun ve ben bunu göremiyorum.
Sen Kadıköy’e rakı içmeye gelirsin, sevgilinle buluşmaya gelirsin, Cafer Erol’un önünde fotoğraf çektirmeye gelirsin bilemem; zaten beni ilgilendirmez.
Ben nadir gelirim onda da bu gün tabağını yemeye gelirim.
İstanbul’da daha güzel kısır yapan bir yere henüz denk gelmedim.
Sarılmak ihtiyaçtır anlıyor musunuz?
Birine belli bir süre uzunca sarılmazsanız, ölebilirsiniz bile.
Anlamadınız bence. Sadece, uzun sarılmışlar ve bu sayede güven bağları kurmuşlar anlayabilir.
Ne kadar uzun sürdü diye düşünmeden uzun sürecek bir sarılmanın hasreti içindeyim.
Beklenmek çok güzel bir şey.
Vapur iskelesinde beklenmek, otobüs garında beklenmek, havalimanında beklenmek, okul çıkışı, iş çıkışı beklenmek; kapıdan çıktığınızda bekleyeni görmek.
"Havaş'a binersin, alırım ben seni" çağında kapının önünde bekleyenlerimiz eksilmesin dilerim.
Özel rica içeren günaydın 🍀
Bugün annemin doğum günü. İsmi Nevin ve gerçekten çok iyi bir insandır.
Doğum günü dileği yazar mısınız anneme? Eğer yazan olursa çıktı alıp vereceğim:)
Duygusaldır; bayılır, okur durur.
Yazılmazsa da kötü bir fikirmiş derim. Çok teşekkür ederim.
Birine ilgi duyunca en sevdiği kitaba da ilgi duyuyorsunuz, güçlü tanıma isteği.
“En sevdiğim kitap bu”nun çünküsünü anlamak, kişinin bir çekapını almak gibi.
Romantik bir ilgi olmasına da gerek yok, kişiliğini etkileyici bulduğunuz biri de olabilir.
O yüzden ben başlıyorum.
Öptüğümüz, sevdiğimiz, seviştiğimiz, bir sözüyle kalkıp gittiğimiz, bir sözümüzle kalkıp gelen, uyuduğumuz uyandığımız, dünyama güneştir diye bellediklerimiz hayatımızdan çıkıp yabancı oluyor, bu dünyanın en saçma şeyi değil mi?
-Çakır keyif atılan tweetler-
Paylaşmadan edemedim çünkü bu anı unutmak istemiyorum.
Servis şoförümüz pasta almış; mumlar, peçeteler hazırlamış.
Yakın arkadaşlarımızdan bekleriz, ailemizden bekleriz ama bazen hiç beklemediğimiz insanlar bize kıymet verir; o zaman insan yaşamından hiç şikayetlenemiyor.
İki hafta bekledim ben bunun için, o yüzden bu tweet benim için aşırı önemli.
Biyopsim iyi çıktı 🫠
Bilmiyorum ki belki gün içinde 17 kere daha yazarım aynı şeyi.
Cihangir’de evin var. Teraslı, denizi görüyor. Yüksek tavanlı, küvetli, şahsına münhasır bir yer.
Öyle bir balkon ki, İstanbul’un en güzel manzarası belki. Komşuların harika insanlar.
Tüm bunlara sahipsin ama beyaz ışık kullanıyorsun.
İşte bu yüzden senden bir cacık olmaz.
Şimdiye dek okumamış olmak benim eksikliğim demeyeceğim çünkü değil.
Okuyacak bunca şey varken hep en iyilere denk gelmeyebiliriz.
Önceden okusaymışım demek manasız, şimdi okuduk işte.
Şahane bir öykü. Okumadan ölmeseniz iyi olur; bence. Ben öleceğim sandığım için bugün okudum.
Kitabın güzelliğinden iki damla yaş akıtmış olabilirim, bundan utanmamam gerektiğini söylüyor, ben de yazdım.
Çok güzel film, çok büyüleyici bir doğal güzellik, çok güzel bir kitaptan gelen coşkunun tarifi bana kalırsa yoktur.
Hayatım boyunca okuduğum en güzel şeylerden biriydi.
Vıcık vıcık romantizm yapmak istemiyorum ama bazen mecbur kalıyorum.
Burası benim kitap okuma köşem. Semti tanıyan anlamıştır yerini.
İşte bazen karşı binaya şöyle ışık vuruyor, hayatı sevesim geliyor. Ayşecik gibi elele şöyle:)
Her gün daha çok fark ediyorum, ilişkilerde en önemsediğim şey sohbet edebilme ve tartışma yönetebilme becerisi.
Olgunluktan da iyi bir ilişkiden de bunu anlıyorum. Elbette birlikte gülebilmek falan çok kıymetli ama tartışma sonrası becerisi ve derin sohbet olmazsa olmazım oldu.
Aşırı uyuz olduğum bir şey var.
Semtime gelince "Ay burda nasıl yaşıyorsun" diyenler.
Zevkimden yaşıyorum gerizekalı, mal.
Bayılıyorum çünkü bilmem ne bombacısının üst mahalleden çıkmasına falan, zevkim bu benim embesil.
Mecburum ki hala Fatihteyim değil mi, mecburum demek ki.
20 sayfa var bitmesine ama övmek için yeterince beklediğime inanıyorum.
Çok beğendim. Geçmişin kendi uzak izi yakın bir dönemini birinci tekil anlatan kitaplar benim için her zaman özel oldu.
Metni çok güçlü buldum, keşke ben yazsaydım demişimdir en az üç kez.
Instagram’da karşıma çıktı.
Bir Dinozor’un Anıları’nda geçiyordu.
Anılar, beni büyüten kitaptır. Genç yaşta okumak da büyük şansım.
Kitapları bırakmayı da ondan öğrendim, kötü çocuk olmazı da, yaşlı ve hasta olup kendine yetmenin lüzumunu da. Mina Urgan, benim öğretmenimdi.
@_barisbaris_
Demek istediğinizi anlamakla birlikte, bu görüntülerin altında yorum yapanların herhangi bir kriminal uzmanlığı olduğunu sanmıyorum Barış Bey.
Nişantaşı sokaklarından Adıyaman köylerine mi sesleniyorsunuz?
Sizin modeli tanıyorum. Bu kadınlara "Şiddet görüp hala o evde oturuyorsan kusura bakma ama hak ediyorsun." diyen güruhun kardeşisiniz.
Sırça köklerinizden nasıl görünüyor ülke ve kadınların gerçekleri acaba?
Şuna gidelim mi, bak şurada güzel kokteylci var, bak Nardis'de bu çıkıyor, şu gün Radyo Eksen partisi varmış, Başka Sinema'ya bu gelmiş...
Geçmiş ilişkilerimde hep ben planlamışım gibi geliyor. İnsan, bunu diyen değil de bunun dendiği kişi olmak istiyor biraz. Güzeldir herhalde.
Sürekli pahalılık konuşacağım.
Bekar ve kira ödemeyen bir kadınım, farklı sorumlulukları olanlardan "sen de şikayet ediyorsan" zorbalığı görüyorum.
Evet arkadaşım, şikayet ediyorum. HAKKIM.
Mezuniyet gününden beri çalışıyorum. Konser bileti şikayeti hakkım. Asgari yaşam hakkım.
Pahalılığa karşı "çayınızı evde için, yemeğinizi evde yiyin" deniyor.
Bunun bir çözümmüş gibi sahiplenilmiş olması beni dehşete düşürüyor.
Arkadaşlar, siz delirdiniz mi? Dışarıda bir kahve içemeyip arkadaşlarınızla akşam yemeğine çıkamayacaksanız niye çalışıyorsunuz?
Kitaplığımda en çok Adam Phillips var sanıyordum, Gürbilek varmış.
Seneler evvel Mağdurun Dili’ni okuduğumda tokat yemiş gibi olmuştum. Çarpılmıştım demek istiyorum.
Her metninden hayranlıkla çıkıyorum. Örme Biçimleri’ne bu akşam başladım. Woolf ile girdi, sarmaladı yine beni.
Senelerce tek kelime etmeyip işi düşünce aklına geldiklerimiz dışında herkese günaydın.
Eskiden daha nazik olurdum, artık olmuyorum çünkü bana yapılanı da ayıp görüyorum. Kimseye verdiğinden öte nezaket göstermek zorunda değilim, yaşlanmanın tek faydası.
Bu gerçekten saçmalık, akıldışı.
Bir kitap nasıl 460 lira olabilir?
Diğer anlamadığım şey iki banka yayınevi arasındaki fiyat masasının nasıl bu kadar açık olduğu.
İnternetten al demeyin. Bunu biliyorum ama üzerindeki etiket bu sonuçta. Reddediyorum ben bu fiyatı.
Unvanı psik.danışman olan ve bu unvan altında paylaşım yapan birinin şöyle şeyler yazmasını kabul edemiyorum.
Hepiniz pek seviyorsunuz, izliyorsunuz kendisini, o yüzden bu tivitin destek görmeyeceğini biliyorum ama fikrim bu. Üstelik bu ilk de değil, akışa düştükçe şaşırıyorum.
Bir erkek arkadaşla şu çiçek alma meselesini konuşuyorduk.
Karısına her hediye aldığında annesine de almak zorundaymış, küser uğraşamam dedi.
İşte evlilikler böyle bitiyor. Bunu yönetemeyen adamın evliliği bitsin zaten.
Tek hata anada değil. O dizi bırakamayan oğul da hatalı.
Kalbimi kıran şeyleri yazmaya karar verdim. Belki de bira içtiğim için kalbimi kıran şeyleri yazasım gelmiştir, karar falan almamışımdır.
Düşünürken fark ettim, kalbimizi kıran şeyler listesi çok uzun. Şişem bitsin de öyle.
Yazdıktan sonra da affedip affetmemeye karar vereceğim.
İlişkiler biter, bizi artık sevmiyordur. Vallahi anlıyorum bunu ben. Üzüntüden kahroldum o an belki, bu onun suçu değil ama ağızdan çıkana çok dikkat etmek lazım.
Bunca zaman geçmiş, bazı cümleler arada aklıma geliyor, saniyelik bir bıçak. Yazık yani. Bazı sözler hiç söylenmemeli
Günlerdir üzerine düşünüyorum, nasıl bu kadar güçlü olabilir diye.
Yaşamayanın anlayabileceği bir karamsarlık değil, akşam akıllı yatıp sabah delirmiş kalkıyorsun.
Benim ölesim geliyor çünkü rahat, anlıyor musunuz?
Hiçbir şey için endişe etmene, üzülmene gerek kalmaması demek.
Moda adına yapılmış en iyi değişikliklerden biri, her şeyin altına beyaz spor ayakkabı giymeye başlamamız.
Siyah takımın, saten eteğin hatta pullu payetli elbisenin altına bile giyiyoruz. Hatta öyle değişti ki topuklu giysek rüküş oluyoruz. Güzel oldu bu böyle.
Maaşı ve yaşam tarzı arasındaki makas her geçen gün açılan o kişilerden biri, zamlar karşısında ilk deliren olarak literatüre girecek.
Kendimi bu onura oldukça yakın hissediyorum. Sıfır şaka.
Tüm İskandinav halkları birbirine benzer ama her İskandinav bireyin kendine özgü bir deliliği vardır.
Dün akşam başlamıştım, kan çektiği için aktı gitti 🇳🇴
Bir arkadaş, hüzünlerimi açıkça ifade etme konusunda beni uyarıyor; ne gerek var diye.
Buna biraz öfkeleniyorum. 40 yaşını geçtim. Kimliğim, hayat görüşüm çok net. Duygularımı açıkça ifade edebilmek bana çok normal görünüyor. Herkesi kendimize benzetmeye çalışmayalım, sıkıldım.
Dün gece başladım, şimdi canım kesinlikle işe gitmek istemiyor.
Çok iyi başladı, evde oturup kitabımı okumak istiyorum, çok kafama takıldı.
Bu bir işe gitmeme gerekçesi sayılmalı, mazeret izni.
Sizlerden biri çok önermişti, kimdi hatırlamıyorum ama teşekkür ederim kendisine.
Aşk bence ilk görüşte olan bir şey.
4. görüşmede aşık olmak diye bir şey var mı bilmem.
İlk kez oturduğum masada 3,5 dk sonra hayatımın kayacağını anlamıştım:)
Çıkışta arkadaşımı arayıp bu adam beni ararsa bittim demiştim.
Çarpılma böyle bir şey sanki, ya ilk görüşte ya hiç.
Yürüyüşte yalnız olmayı severim ama arada eşlik eden sevgili de fena olmazdı.
O iletişimi unuttum, birinden hoşlanınca anlıyorduk diye hatırlıyorum.
Akşam yemeğine falan çıkılıyordu, o güne özel elbise seçiyorduk ve ne kadar özenirsek o kadar çirkin oluyorduk, vardı böyle şeyler.
Yarın iş yok, Mubim var, şarabım var, çok güzel kadehlerim var, ev sıcak, kimseyle kavgalı değilim, Noel Babalı çoraplarım var, saçlarım da güzel kokuyor.
Yarın biri kafamı bozar ağlayabilirim ama şu an hayatımdan hiç şikayetim yok.
Hayatı en çekilir kılan şeylerden biri yakın arkadaşlıklar. Eminim bununla ilgili bilimsel yayınlar vardır.
Kişinin yaşamından memnunluk düzeyinin bir ölçeği olsa, yakın arkadaşlarla buluşma öncesi ve sonrası ölçüm yapılsa eminim dramatik fark çıkar.
Şükürse bağlarımıza şükür.
Bir yönetici, yüksek lisanstan tanıdığı çok güzel bir kadından bahsediyordu. "Kötü yaşlanmış" dedi.
Bakayım dedim; kadın hala çok güzel.
"Sizin yüksek lisans fotoğrafınızla şimdiyi yan yana koysak ne görürüz" dedim.
Birazdan İK çağırır ama çok güzel cevaptı, kovulmaya değer:)
Mertlik bitiyor.
Erkeklikten bahsetmiyorum, kadın da mert olur pekala. Bu kalmadı, kaldıysa da çok az.
Mertlik nasıl anlatılır bilemedim, biliyorsunuz işte.
Saygı duyulacak insan sayısı çok azaldı. Alt mert değil, üst mert değil. Dik duruş görmek mucize gibi bir şey oldu.
Dostlar, annem size şu mesajı iletmemi istedi.
Ayrıca ben çıktıları aldıktan sonra yazanların hepsini de onunla paylaştım, tek bir tweet bile görülmemiş değil.
Sevinçten ağladı biliyor musunuz? Aldığı en güzel hediye olduğunu söyledi. Size sözleri şöyle;
Denizi seyrederken bir fark ediş yaşadım.
Hayatımda hiçbir şey olmuyor. En son kime bir haber verdim hatırlayamadım.
Tezim bitti, terfi ettim, doğurdum, ücretsiz izne çıkıp Peru'da takıld��m. Hiçbiri yok, tivit atıyorum işte.
Fırtınalı denizim sanıyordum meğer ufuk çizgisiymişim.
@frdsadikoglu
Ben ne oldu şimdi boşandık kısmından memnunum. Eleştirdiğim de evlilik değil. Evlilik ortadan kalksın demiyorum, durumu ortada olan evliliği sürdürme çabasını anlamadığımı söylüyorum. Karımla ayrı yatıyoruz diyip gün içinde 78 kişiyle flörtleşen adamın kurumunu mu önemsemeliyiz?
Ne zamandır ertelediğim bir kitaptı. Ne kadar sürprizli, ne kadar olağandışı çıktı.
Okuduğum en en en ilginç kitap. Yazar kesinlikle büyücü.
#birk
ışgecesieğerbiryolcu
Kusursuz bir hayatım yok, çok hayal kırıklığım oldu. Boşandım, sevdiğim kadar sevilmediğim ilişkilerim oldu, çok sevilip üzdüğüm oldu, kariyerimde dev hatalarım var, yine de hayattan zevk almakta mahir olduğumu düşünüyorum.
Benim becerim midir hayatın ışıltısı mıdır bilmiyorum.
@salissaglia
Şimdi böyle şeyler yazınca spektrumun en ucuna gidiyor insanlar.
Ben ilişkisi iyi insanlar film izlemez ve sadece sohbet ederler demiyorum. Her boşluğu bir şey izleyerek doldurmaktan bahsediyorum. Boş oturmanın sessizliğinden ve bunun ağırlığından. İlişkinize de maşallah:)
Bu ay yeni kitap seçmekte zorlanıyorum, kafam çok dağınık.
Kitap kulüplerinizde tartıştığınız en iyi kitapları yazarsanız çok sevinirim.
Her iyi kitap tartışmaya uygun değil bilirsiniz.
Mavi tikli değilim, etkileşim aramıyorum, hakiki sorudur.
Teşekkürler 🌿
Metro merdivenlerinde öndeki kişiyle bıraktığımız boşluğun yanlışlıkla değil bile isteye bırakıldığını, dolayısıyla başka bir kişinin "aaa burada tam bana kadar yer varmış " diyerek oraya sığışmaması gerektiğini nasıl anlatabiliriz?
Soru sormam ama bana sorulmasından da hiç hoşlanmadığımı yeni fark ettim.
İnsanların anlatmak istediği şeyleri anlatacağına inanıyorum, anlattığının ötesini sormam. İlgimi gösteririm ama deşmem.
Zorda bırakılmak da bırakmak da istemiyorum. Verildiği kadarı yeterli olmalı.
Roman okumanın en güzel yanlarından biri, sayısız insan davranışına, karakterine aşina olup gerçek hayatta her şeye "mümkün" diyebilmek.
Gerçekte on kişiyle tanışmışken bin farklı insanla tecrübe edinmiş gibiyiz.
İnsanı romanlardan daha iyi bir anlama yöntemi gelmiyor aklıma.
Becerikli, anaç bir tip değilim. Bana kadar yaşamaya alıştığım için düzeni olan aile evlerinde elimi kolumu ne yapacağımı bilemem bazen.
Neye yardım etmeliyim, acaba rahatsız eder miyim yoksa mutfağa daha çok mu dahil olmalıyım gibi.
Anlamadınız ama siz o gerginliği, biliyorum.
Kuru Otlar'ı ve Dolunay'ı henüz izleyemedim, konsere falan da gittiğim yok, kitap okuma hızım eskiye göre çok düşük, çok yakın birkaç arkadaşım dışında kimseyle görüşmüyorum. Akşamları 22 gibi uyuyorum.
O zaman neden benim hiçbir şeye zamanım yok ve neden hep yorgunum?
Muhteşem bir kitap okuyorum, kendimi tutup bitene kadar hakkında tek satır yazmayacağım. Coşkum azalsın istemiyorum, derdimi anlatmayı denerim bitince.
Geçen bir tivitime gelen önerilerden seçmiştim, ilk seçimimde böyle bir eşleşme beklemiyordum.
Kitaplar büyü, büyücü, büyülü.
Uyudum uyandım, bu tweete bir şeyler olmuş:)
İnanmakta güçlük çektiğim şey bu fikri ciddiye alıp eleştirenler olması.
Sevgili arkadaşlar,
Orhan Pamuk’un yeni kitabı için 240 lira etiket fiyatı açıklandı dün. Buna eleştiridir bu tweet. Mersi. Öptüm.
Kitapla ilgili çok şey söylendi; yeni bir şey söyleyecek uzmanlığım yok, sadece beni en çok etkileyen şeye değinmek istiyorum.
Hari, muhteşem bir araştırmacı. İnsanların kendi görüşlerini “ben böyle düşünüyorum” diyerek huzura çıkardığı bir dönemde bunca araştırma takdire şayan.
Eski kocam hala birinci derece yakınlarıma, sevdiklerime yardımcı oluyor, arada ben olmadan.
Evlenmemiz büyük hatadır ama madem evlendik onunla evlenmiş olmam en büyük şansımdır.
Hayatı boyunca hep mutlu olmasını dilerim ki zaten kendisi Dünyanın en iyi insanıdır bence.