Bir insan, bir kadın, bir Türk bir Müslüman bir hoca, ebediyyen öğrenci ve tutkulu bir yolcu olarak Türkiye-Avrupa ve Ortadoğu arasında geçirdiğim kısa ömrümden bana kalan tecrübeleri öğrencilerimizin istifadesine sunmak için kendimi anlattım.
Başörtüsü yasaklarında cop yedik, önümüzde dövülen erkek arkadaşlarımıza gururları incinmesin diye dönüp bakmadık. Ama biz hep haklı kaldık. Rektör rehin almadık, arkadaşlarımızı fişlemedik. İnsanları zorlamadık. Engizisyon kurup haydi tarafını belli et diye yargı dağıtmadık.
İnsan haklarındaki “İnsan”, biz değiliz; Kadın haklarındaki “Kadın” biz değiliz; Çocuk Haklarındaki’ Çocuk” biz değiliz. Türkiye’mize iyi bakalım, biz de onlar için aynıyız. Sadece henüz bizi “öldürmüyorlar”.
İyi ki TRT World var, iyi ki AA var, İyi ki TRT Deutsch var iyi ki TRT var yoksa DW’nin Reuters’in CNN’in yalan haberlerinde başka kaynak olmayacaktı. Evlerinden çıkarılan Filistinlilerin, öldürülen çocukların hikayesini anlatan olmayacaktı.
Eceliyle ölmüş biri için evinde ölü bulundu ifadesi sansasyonel, magazinsel ve duygusuzca buluyorum. Evinde vefat etti deyin. Az sansasyon olur ama adaba daha uygun olur.
Bosna'da gizlenen toplu mezarlarda kadın erkek ve çocukların yattığı topraklarda çiçekler açmaya bu çiçeklerden beslenen mavi kelebekler artmaya başladı.Kelebekler izlenerek yüzlerce toplu mezar bulundu. Mavi kelebeklerle katilleri ifşa eden Yaratıcının adaletine inanıyoruz.
İsrail çocukları öldüren terörist bir devlettir. İsrail sadece Arapların değil Yahudilerin de başına beladır. İnsanları doğdukları evlerden kovup içine oturanlar yerleşimci değil hayduttur. Bunu söylemek antisemitizm değil insanlıktır. Bunları da yazamıyorsak kalemimizi kıralım.
Çocuk/Kadın taciz/ tecavüzlerini medya en ince ayrıntısına kadar “pornografik” ve magazinsel bir içerik gibi kamuoyuna sunuyor.
Patolojik vakalar giderek
“normalleştiriliyor”. İnsanların gözleri, zihinleri, kalpleri kirletiliıor.
Alman medyasında bu ayrıntıları okuyamazsınız.
En ufak bir felakette neden hemen ölüyor, bitiyor, mahvoluyoruz? Neden hemen ülke batıyor, hükümet düşüyor. Ne çok “batmaya” meraklı okumuşu var bu ülkenin. Almanya’da sel felaketinde devlet yoktu ortada. Kimse ülkesini “batırmadı” sosyal medyada. Biraz ölçü iz’an, insaf.
Ayşenur bugün camii avlusundan çok güzel ve layık olduğu bir hürmetle uğurlandı. Çok farklı siyasi görüş, yaşam tarzı ve meşrepten insan bir arada olmasına rağmen kimse kimseye yan gözle bakmadı kem söz etmedi. Türkiye’nin özü diye bir şey varsa eğer bugün o cami avlusundaydı.
Bazı kadınlar anne bazı erkekler baba hatta eş olmamalı. Rilke evi terk ediyor bir daha kızını görmüyor. Goethe karısının hastalığında kaçıyor. Çocuklarının doğum ve cenazelerinde de yok. Meşrebine uygun olmayan rollere zorlananlar veya seçenler bedeli hep başkasına ödetiyor.
GERÇEK VE KORKU
Almanya Nüfusu: 82.500.000
Cinayete kurban gidenler: 405
Trafik kazasında ölenler: 3177
Aşırı Alkolden ölenler: 74.000
İslamcı motifli bir saldırıda ölenler: 0
Ev kazalarında ölenler: 9.000
İslamcı motifli bir saldırıda ölmekten korkan Almanlar: %70
Babasının cesedini aracında defne götüren AA muhabirine verilmeyen hiçbir gazetecilik ödülünün hükmü yok artık. Evet çaresizlik budur ama Haysiyet de budur.
Türkçe’yi annemi Arapça/Osmanlıcayı tanıdık bir yabancıyı, İngilizceyi sevimsiz bir dadıyı, Almanca’yı bilge bir hocayı, Farsça’yı bir sevgiliyi sever gibi sevdim. Dil öğrenirken yaşadıklarımı teorik bilgilerimle harmanlayarak yazdım. Dil nasıl öğrenilir?
Saksıda ağaç yetişmez kızım. Türkiye’ye geri dön. Burada kök salamayız, bu bahçe bizim değil demişti Almanya’daki doktorum. İstanbul Ermenisiydi. Türkiye bahçesinde kök saldık. Ortak yaşam kültürü, mazi ve gelecek bizi birbirimize raptetti. Burayı vatanı bilene gurbet eylemeyiz.
Meryem’in masum haklı, vakarlı ve asil gülüşü neden “Kadın Direnişi’nin sembolü olmuyor? İlla arzu ve tüketim çağına servis edilen arsız kahkahalar ve açık bir beden mi lazım?
Eşleri boşanmak istediği için şiddet uygulayan erkeklere birileri Katolik değil Müslüman olduklarını; boşanmanın hem yasal hem helal olduğunu boşanınca onurlarını değil sadece rahatlarını kaybettiklerini anlatsın.
“Gel kürsüye başkan ol. Ermeni olduğun için dedeni, fukara olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var?
-Evet doğrudur, ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur, dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim.”
Ayşenur Ezgi’nin baba evindeyim. Taziye için geldim. İsrail işgal rejimi adalet arayışında bir Türk kızını şehit etti. Ve burada taziye var. Didim Gazze’den uzak değil. Vicdanının peşinden Amerika’dan kalkıp Filistin’e giden bu cesur ve iyi yürekli genç kadın için herkes burada
Meryem Atmaca elindeki 10.000 altını vererek 1800 Türk esiri Sovyetlerden kurtarmış. 20 yaşıma kadar Türk eğitim sistemindeydim. Ey öğretmenler ve ulu sarıklı hocalar bunu bize öğretmediniz. Milli mücadele kahramanı Kara Fatma’yı küfür gibi bellettiniz. Hepinize birden dargınız.
Eskiden çocukların ailede hükmü yoktu, eziliyordu. Şimdi annebabanın hocanın hükmü kalmadı.Çocuklar aşırı biçimde yüceltiliyor. Eskiden hastanın hükmü yoktu ezilirdi, şimdi de doktorun hükmü kalmadı. Toplumumuz bir aşırılıktan ona tepki olarak doğan başka bir aşırılığa kayıyor.
Almanya CB Steinmeier Masumiyet Müzesi’ni ziyaret etmiş. Karşıda bulunan antikacı ise Steinmeier’yı Filistin marşıyla uğurluyor.
Bilindiği gibi Almanya Uluslararası Adalet Divanı’nda Gazze soykırımına ortak olmak ve destek vermekle yargılanıyor.
Filistin milli şairi Mahmud Derviş yazdı, ben çevirdim, Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan Netanyahu’nun İsrail’de yasakladığı şiiri Filistin mitinginde tüm dünyaya ilk kez okudu.
Şiir okuduğu için tutuklanan bir Cumhurbaşkanının İsrail’in yasakladığı bu şiiri özgürce okuması
İtalyanın Ankara Büyükelçisi’nden güzel bir soru:
“Hakikati söyleyelim; Türkiye’nin dokuz büyük şehri muhalefetin idaresindeyken diktatörlük olarak tanımlanacak bir ülke görmüyorum. Hangi diktatörlük?”
Avrupa’nın ortasında Bosnalılara soykırıma uğrarken yüzünü dönen Batı’nın Ermeni tehcirine soykırım denmesi “Deutungshoheit (Tanımlama Üstünlüğü) nün kendinde olduğu inancındandır. Neyin ne olduğunun adını ben koyarım diyor. Türkiye işte bu kibri Tanımlama Üstünlüğünü reddediyor.
Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’ndeki “İnsan” Yunandır, Almandır, Avrupalıdır; Filistinli, Hindistanlı, Suriyeli veya bir Türk değildir. İnanmayan denizde öldürülen mültecilere, Avrupa’da baskı gören Türklere, evleri ellerinden alınan Filistinlilere baksın.
Fırsattan istifade usulsüz zam yapan ama Merkel gibi Başbakan isteyen esnafların; yolsuzluk var diye feveran eden ama kiracısını evden çıkarıp iki katına kiraya kiracı arayan ev sahiplerinin; Avrupa yaşam kalitesi isteyen ama zerre çalışma niyeti olmayanların ülkesi Türkiye.
Teoman Duralı Hoca’dan şunu öğrendim: Ancak şahsiyetli insan iliminin; diplomalarının, donanımının ve tecrübesinin hakkını veriyor. Ancak bir duruş ve kişilik sahibi iyi insanlardan anlamlı işler ortaya çıkıyor. Diğerleri kuru gürültü. Bu yüzden diplomadan da dünyayı görmekten de
Askerler çaresiz mültecileri denize atıyor. Ölüme gönderiyor. Denize atılanlar Avrupalı olabilir miydi?
İnsan haklarındaki “İnsan”, biz değiliz; Kadın haklarındaki “Kadın” biz değiliz; Çocuk Haklarındaki’ Çocuk” biz değiliz.
Almanya’daki Türk kurumları Türkiye’nin tezlerini savunmakla suçlanıp baskı görüyor. Alman çıkarlarını savunmak için Türkiye’de bulunan medya ve siyasi vakıflarsa bağımsızmış gibi yansıtılıyor. Türkiye’de siyasi faaliyet gösteren Alman kurumlarını yazdım.
Birisi bize Türkiye’de liyakat yok diye bağıran Can Dündar’ın olmayan Almancasıyla nasıl olup da radyo ve köşe sahibi olduğunu ve aynı şekilde Almanca bilmeyen sözümona Barış Akademisyenlerinin Alman üniversitelerinde yer bulabildiklerini açıklasın. Zekamıza hakaret etmeden.
LGBT olmak suç değil,kutsala hakaretle provakasyon suç.Konu incinip incinmemiz değil toplumsal infial riski, inanca saygı. Eylem değil rektörü binada rehin almak, öğrencileri fişlemek suç. İktidarın gitmesini istemek ayıp değil, ama gitsin diye Türkiye’yi ateşe atmak ahlaksızlık.
Eskiden varlık ve yokluk halleri kader ve nasiple açıklanırdı. Artık tüm kazanım ve kayıplar insanın zekasına,çabasına bağlanıyor.Tanrı’nın hiç karıştırılmadığı bu hikayelerin başarılıları şımarıyor,başarısızları suçluluk hissine kapılıyor.Halbuki bazen sadece kader öyle istiyor.
Kendine aydın diyen tutucu bir grup halkı okuyamıyor, tanımıyor. Bu kibirli tavır anlamak yerine dikte ediyor tutmayınca da halkı suçluyor. Bilim diyor ama önce verileri inkar ediyor, eleştirel düşünce dıyor yine dönüp yine sadece halkı suçluyor. En küçük bir özeleştiri yok.
Alman aktivist ve eski Afganistan muhabiri K. Todenhöfer:
DAEŞ nihilist katil bir örgüttür. Pek de tanımadığı kendi dininin temel değerlerini de yok ediyor. Kurbanlarının %99’ı zaten Müslümanlar. DAEŞ o kadar Müslüman karşıtı bir örgüt ki sanki İslam düşmanlarınca kurulmuş gibi.
Türkiye’de gençlerin helal yoldan, eğitim, yetenek ve çabalarıyla, çalışarak da “yükselebilecekleri”, hayatlarını idame ettirip ideallerine varabileceklerinin görmeleri lazım. En büyük tehlike “öğretilmiş çaresizlik” ve umutsuzluktur.
Fuat Sezgin darbe Türkiyesinin kıydığı zekalardandı. Akademiye girişini, tutkusunu ve el konan kütüphanesini yazdım. Fuat hoca yazımdan memnuniyet duyduğunu ilettikten kısa bir süre sonra vefat etti. Yazı artık herkes için erişime açık. Ruhu şad olsun.
İyi ki AA var, iyi ki TRT World var. İyi ki TRT Deutsch var. Türkiye’de PKK’nın orman yaktığını Türk kamuoyuna ve dünyaya kimse anlatmayacaktı. Anlatmamışlar.👇
Özellikle Anadolu’dan gelmiş/ ailesi dindar kişilerde - donanım da yoksa- Batı’yla tanışınca veya seküler çevrelere girince ağır bir kompleks oluşuyor. Genelleme yapmak istemem ama gözlemim bu yönde. Geri kalan ömürleri kendilerini inkar ve birilerine “beğendirmekte” geçiyor.
DW bu video kendi ekranında yayınlandığı için özür diledi. İçeriği kaldırdı. Bu söylem antisemitikmiş. Avrupa’ya Nazi suçlarını hatırlatmanın neresi antisemtik. Türkiye’de tarafsız objektif diye lanse edilen DW bir Alman devlet kanalıdır tekrar hatırlatalım.
Serebrenica Soykırımı
Bağdat İşgali
Myanmar Soykırımı
Doğu Türkistan Soykırımı
Gazze Soykırımı
BM, NATO, AB seyretti. Biz ölürken bizi de seyredecekler. Kendi başımızın çaresine bakmak zorundayız. O günleri görmemek için kendimizi iyi yetiştirmeliyiz.
Çocuğun evinden kalan tek şey elindeki. Netanyahu yolsuzluk soruşturmalarından sıkışmış da saldırıyı başlatmış. Abbas’ın da işine geliyormuş.Falan Filan. Şu çocuğa yaşatılanlara karşı dünya ne yaptı sen ne hissediyorsun. Analizlerle kalbimizi susturamayız.
Mahmud Derviş toprak toprak elinden alınan vatanını kelime kelime işgalden kurtardı.
İsrail “Derviş’in şiirini okullara sokmak intihar olur.” diyordu. 2008’de Suriye’de bir kitap fuarında tanıştığım Derviş’i, İsrailli generalleri korkutan şairi yazdım.
Yöneticiler ve bürokratlar için itici “Şuraya katıldık, falancayı ziyaret ettik” paylaşımları yasaklansa da “Şu işi yaptık, şu sorunu çözdük.” şeklinde paylaşımlar artsa keşke.
Zarif bir kadını, güçlü bir alimi çok sevdiğim Annemarie Schimmel'i yazdım. Daha 23 yaşındayken üniversitede kürsü sahibi olan Schimmel Harvard'da bile TR'yi özlüyor, marangoz İsmail'de kardeşlikle tanışıyordu. Doğuyu çok iyi anlıyor, çünkü çok seviyordu.
Suriyeli mülteciler denizlerde boğulduğunda sözde Avrupa değerlerinin boş olduğu anlaşıldı. Gazze işgalinde de uluslararası hukuk iflas etti. Almanya’dan bugün konuştuğum bir öğretim üyesi hukukçu arkadaşım “Yarın uluslararası ceza hukuku dersim var ne anlatacağım derste
Bu deniz benimdir
Ve bu tertemiz hava benim
Tabutumun üstünde yazan
Benim ismim
Velev ki ağzımda gevelensin
Yokluğun tüm mazeretleri de benim
Ama ben, ah ben
Ben, benim değilim
M. Derviş- ÇeviriYorum: ZE
Katıldığım bir etik kongresinde bir doktor insanımızda kader, tevekkül ve ecel kavramları sarsıldı demişti. Çoğu kişi ölümü kabullenmiyor, öfke/acısı bize yöneliyor demişti. Hekimlere yönelik serseri şiddetin politika dışında kalan nedenlerinden, binbir yüzünden biri de bu.
Shakespeare bir İngiliz klasiği olarak Goethe ise Alman kimliğiyle dünyaya mal edilirken; Mevlana ve Yunus Emre tüm kültürel, yerel ve dini kimliklerinden arındırılarak “evrenseleştiriyor.”
Peki neden?
Manevi Sömürgeciliğin nasıl işlediğini yazdım.
Popüler psikoloji bize sürekli “kendini değerli” hisset diyor. Bu kendine odaklı herkesten alacaklı narsist insanlar yarattı. Kendine odaklı, şımarık alacaklı bir değer duygusu yerine insanın egosunu aşan bir haysiyet/izzet-i nefs duygusu insanı daha insan ve olgun yapabilirdi.
Alman hesap sözde soykırımla ilgili Türkçe twitimi eski iş yerim Alman- Ürdün Üniversitesi’ne şikayet ediyor. “Nasıl çalıştırırsınız? Üniversiteden Alman yetkili bizde çalışmış ama artık çalışmıyor diye hesap veriyor. Dayanışmaya bakın. Biz Almanları işe alırken ne sorsak acaba?
Her şeyi anlamaya çalışmak bu dünyaya göre değil. Musa ve Hızır kıssası bunun timsali. Her şeyi anlamak hayatı zorlaştırıyor, anlasak da anlamasak da yaşamak zorundayız.
Kadın cinayetlerini Türkiye'ye has kültürel/yerel bir sorunmuş gibi yansıtan yorumlar verilerle uyuşmuyor. Kadın cinayetleri küresel bir sorun. Sadece 2018'de Almanya'da 140 bin kadın eşi/ partneri tarafından şiddet gördü, bunlardan 147'si yine eşi/partneri tarafından öldürüldü.
Başörtüsü nedeniyle tacize/darbe uğrayan Neşe Akkaya’nın hocası iyi niyetle onun eğitimini birikimini vurgulamış. Beyhude. Çoğu kişi için başörtüsü tam da böyle nitelikli bir kadın taktığı için “tehlikeli”. Bizi diplomalarımız için sevmeyecekler, belki daha da nefret edecekler:((
Prens Harry Afganistan’da 25 kişiyi öldürdüm, insan olarak görsem öldüremezdim diyor. Batı “öteki” ilan ettiğine insan diye bakmıyor. Kendi içlerinde bile. Bu yüzden İnsan Hakları diye bağırsalar da buradaki “insan” çoğu için bir doğulu; bir esmer bir Türk veya Müslüman değildir.
Ortadoğu bataklık değil, yakıla yakıla bitmez bir bahçe, vurula vurula yıkılmaz bir ev. Ortadoğu sınırları yalan bir vatan ; her dili ruh dilimizin bir lehçesi, her şehri bu coğrafyanın bir bahçesi. İstanbul’u, Şam'ı, Beyrut’u, Yemen’i dilimizde türkümüzde, içimizde gezinir.
Almanya’da 8.sınıfta Matematiğin Dili başlığıyla el-Harezmi tanıtılıyor. Onun eserine atıfla ders anlatılıyor, soru da yine bu sayfadaki şekille ilgili.Güçlü olan kompleksizdir. Ey yeşil sarıklı ulu hocalar ve siz ey kravatlı öğretmenler bunu bize öğretmediniz. Hepinize dargınız.
Son 20 gündür Eylül ayı içinde açılan hesaplarla daha önce hiç duymadığım şu tarz tehditler alıyorum. Ben blokladıkça aynı hesap yeniden açıyorlar. Aynı tezvirat ve tehditler. Şikayetçi olacağım. Umarım bir karşılığı vardır.
Batı medyası yapmaz ama Türk basını söylem üretmeli. Yeni Zelanda’daki camiye yönelik islamofobik terörist eylemi verirken sadece alelade saldırı gibi lanse etmemeliler. Saldırı değil, “İslamofobik/İslam karşıtı terör eylemi”. Geçerken taş atmıyorlar, planlı Müslüman ölürüyorlar.
Türkçe’nin en samimi en sıcak ve güzel kelimesi “Mehmetçik.” Türkiye’nin ortak paydası. Mehmetçik düşmanlar ve hainler dışında her evin oğlu gibidir. Allah biz rahat uyuyalım diye vazife yapan Mehmetçiklerin şehitlerine rahmet hayattakilerine güç kuvvet ve huzur versin.
Akdeniz’de ölen göçmen çoçukların çantaları. Tüm yüzyıla dağıtılsa utanç olarak yeter. Bu çocukları mahallesine şehrine ülkesine sığdıramayanlara yazıklar olsun.
İsmet Özel’in şahsiyetli duruşu şu an çoğu kişiye “fazla” geliyor. Şairdir biraz delidir diyerek, duygusal diyerek bu işleri bilmiyor diyerek bu itibarı sarsmaya çalışıyorlar. Halbuki sadece bir şahsiyet ve duruş sahibi. Bu yalnızlığı seçme cesaretinden, helal yeme ısrarından
Ayasofya’yı alnı secde görmeyen inanmayan ve inanmış gibi yapan birisi yeniden ibadete açsaydı siyasete alet ediliyor denilebilirdi belki. Ama içine oturarak Kur’an okuyan ve hayatını bu ideallere adayan bir siyasetçi için samimiyet sorgulamasının kendisi samimiyetsiz.
Aziz Sancar kompleksli Türk bilim adamları akademisyen ve gazetecileri gibi gücünü/itibarını Türkiye düşmanlığına değil, emeğine borçlu. O yüzden “tarafsızım” kılıfına ihtiyacı yok. Edward Said gibi gerçekten bağımsız ve itibarlı ve bunu kendi doğruları ve vatanı için kullanıyor.
LGBT lobisi sivil bir hareketmiş gibi yansıtılmak isteniyor. Oysa oldukça tepeden inme devletçi yapılardır. BM ve devletlet eliyle dayatılırlar. Oldukça tepeden inme. Ama nedense sanki toplumun uzlaştığı bir demokratik bir talep gibi propagandası yapılıyor.
Batı medyası o kadar karartma yapıyor ki Batılılar ister Filistin ister Türkiye gerçeği ancak yolları buralara düşerse öğreniyor, şok oluyorlar. Roger Walters da 2006’da Filistin’e gidince gerçeği görmüş. O günden sonra vicdanını susturamadığını anlatıyor.
Başörtülü diyerek Türkiye’nin insan kaynaklarına darbe yapıldı.İmam Hatiplerin önünü kesmek için tüm meslek liselerine darbe yapıldı kendi holdingleri kazansın diye Anadolu sermayesine darbe yapıldı. 28 Şubat kendi çıkarları için (hala) ülkeyi yakmaya hazır bu güruhun darbesidir.
Filistin hakkında seminerlerde boş ve hamasi konuşan ve acıdan kar devşiren abilerin üstadların elinden bu “davaları” alın. Marşların ve sloganların sesini kısıp varsa bir vazifeniz, vazifenizi yapın. Yoksa kendinize Filistin dışında oyalanacak başka karlı işler bulun.
Cem Özdemir İsrail-Almanya bayrağı önünde Filistin düşmanlığı yapıyor. Özdemir’in partisi Yeşiller geçen hafta 8 Türkün Alman ırkçılar tarafından öldürüldüğü NSU dava dosyalarının erişime açılmasını engelledi. “Türk” diye Alman meclisine sokulan profil bu
Bosna’yı sarışın ve mavi gözlü olmak da kurtaramadı. Bir Türk bir Müslüman olarak saldırıya uğruyorsanız bir Türk bir Müslüman olarak direneceksiniz. İnsan haklarındaki “İnsan” biz değiliz. Kadın haklarındaki “Kadın” Çocuk Haklarındaki “Çocuk” biz değiliz.
Yurt dışında Türkiye’yi karalayacaklarsa “Türklükleri” akla geliyor. Çünkü yurt dışında Türklük ancak böyle prim yapıyor. Yoksa “dünya vatandaşılar.” Yabancılara Türkiye’yi anlatıyorum diye komplekslerini, açmazlarını, nefret ve cehaletini anlatan çok.
Mültecilerle ilgili provakasyonlar yapılıyor. Her ortamda dile getirelim:
-Devlet Suriyelilere git demedi siz de demeyin.
-Gidip kalma konusunda karar onların.
-Gitmek için yola düşene kötü davranmayın yardım edin.
-Suriyelilerle ilgili TR'ye değil AB'ye baskı yapın.
On yıllar boyunca Batı’nın ne kadar özgür ne kadar eşitlikçi ne kadar insan hakları savunucusu olduğu safsatalarıyla oyalandık. Şimdi de gelecek on yılları Batı ikiyüzlü hikayesini anlatarak mı heba edeceğiz. Anladık ikiyüzlü. Türkiye’yi ve kendi hikayemizi merkeze alma vakti.
Kızı yaşındaki Azra’ya tecavüz edip parçalayan yaratık bu. Erkekler Türk toplumunda en çok “ifşa” edilmekten korkuyorlar. Duyulmadıkça bilinmedikçe kadınları tacizden çekinmiyorlar. Maalesef toplum baskısı kadınların aleyhine işlediği için taciz tecavüze uğrayan kadınlar susuyor.
Fas yendikçe tüm zayıflar, hakkı yenmişler sömürülmüşler seviniyor. Anlaşılan o ki haksızlığın biriktirdiği ve büyüttüğü bu öfke bugün Dünya kupası yarın başka yerde görünür olacağı ve hakkını alacağı günlere doğru kazanmak için büyüdükçe büyüyor.
Yaşadığın coğrafya lanetli bir yere işaret ediyor sanki. Oryantalist çağrışımlarla tanımlı. Bir hayıflanma. İticiliği bir ezber olmasından. Ezberleri çağırmasından. Yaşadığım coğrafya diye bir yerin olmamasından. Sahteliğinden. Yaşadığım coğrafya diye bir yer yok. Türkiye var.
Bosna Soykırımından dersler:
1. Uluslararası Topluma asla güvenme
2. Tekrar olacak
3. Sakın teslim olma, merhametleri yok
4. Avrupa’da Müslümanlara geçit yok
Lesson from the Bosnian Genocide
1. Never trust International Community
2. It will happen again
3. Do not surrender, they have no mercy
4. Muslims in Europe, no pasaran
Feyruz madalyayı reddetseydi şanı yükselecekti. Fransa sömürüsüne geçişin yıldönümünde olmasının sembolik değeri çok yüksek. İsrail Kudüs’ü işgal ettiğinde “Barışın şehrinden barışı öldürenlere” ağıt yakan sesten bu beklenirdi. O güzel şarkılar bir parça asaletten mahrum kaldı.
Narsiste dokunamazsınız. O koca bir boşluktur. Boşluğunu insan öğüterek doldurmaya çalışır. İyiye ve güzele hayran olur ve onu yıkmaya çalışır. Utanç kıskançlık ve öfkeden başka duygu tanımaz. Sahici duyguların yerini haz ve hız almıştır. Gerçekten sevinemez üzülemez ve sevemez.
AA muhabirinin çektiği ve fosfor etiketli mühimmat gösteren bu fotoğraf İsrail’in Gazze’de fosfor bombası kullandığının bir delili olatak Uluslararası Af Örgütünce kanıtlar arasında sunuldu. Bir yanda İsrail’in savaş suçlarını karartan diğer yanda delillerle yapılan habercilik.
Avrupa'da Gazze'ye karşı en ufak bir empati gösteren suçlu muamelesi görüyor. Almanya'da sokakta şeker dağıtıp Gazze'ye destek verenler hakkında soruşturma açıldı. İngiltere'de Filistin bayrağı taşımak yasaklanabilir. Düşünce yasaklanamaz diyenler, duyguları yasaklamaya başladı.
“Her şey konuşularak hallolur.” kısa yolu Hristiyan teolojisinin günah çıkarma geleneğini çağrıştırıyor.Her şey konuşarak değil bazan susarak bazan sabrederek bazan bekleyerek de çözülebilir. Bazan da hiç çözülmez. Sırrın, gizin ve susmanın içinde gizlediği büyüden mahrum kaldık.
Batı medyası yapmaz ama Türk basını söylem üretmeli. Kanada’da sadece Müslüman olduğu için öldürülen 5 kişilik aile katliamını alelade bir saldırı gibi lanse etmemeliler. Saldırı değil, “İslamofobik/İslam düşmanı terör eylemi”. Kazara vurmuyorlar, planlı Müslüman öldürüyorlar.
İsmet Özel’in “Önce Yap, sonra açıklarsın.”sözünü çok seviyorum. Özellikle yaratıcı, üretken ve cesur gençlere tavsiyem önce yapmaları sonra açıklamaları. Önce açıklasaydınız yaptığınızda alkış tutanlar belki engel olacak, korkutacak, aman ha diyecekti. Önce yap sonra açıklarsın.
Rakamlara sığdırmaya çalıştığımız nice acı var. Her rakam bir insandan daha fazlası, bir aile. Bu acılar Türkiye’ye pay edilmeli ki hafiflesin. Empati duygusu ve meselenin ciddiyetini anlamak için de bu acıyı tüm toplum hissetmeli. Rakamlar hikayeleşmeli. Allah rahmet eylesin.
Bu bir İsrail ve Batı hegemonyası söylemidir. Yaşananlar Filistin’in suçu diyen Netanyahu propagandasıdır. Öldürülen mazlumları suçlu ilan etmek ve sorunun sebebi gibi gösterme gayretidir. Böyle bir ahlaksızlık görülmemiştir.
İslam Düşmanlığı terörizmi bu aileyi yok etti. Kınama, ayıplama devri bitti. İslam Düşmanlığı/İslamofobi, radikalizm, Siyasal İslam gibi nesnesinin biz olduğu ne kadar tanım varsa onları baştan düşünmeliyiz. Allah sadece Müslüman olduğu için öldürülen bu aileye rahmet eylesin.
Pegasus kararı üzerinden yaşam tarzına müdahale ediliyor algısı beslenmeye çalışılıyor. Oysa bir dini inancı tahkir ve toplumu tahrik her ülkede suç. “Burası Türkiye” diyerek başka ülkede yaşansa ses çıkarılmayacağını ima edenler de yanlış bir dünya ve Türkiye imajı dayatıyor.
Türkiye’de kız ebeveyni olsaydım kızımı erkek-kadın ilişkileri, erkeklerin ilişki dinamikleri konusunda uyanık yetiştirirdim. Toplumun en iki yüzlü ilişki alanı erkek-kadın ilişkileri. Kadınlar zayıf halka. Erkek dünyası çirkin ve dayanışıyor. Kesim, din, ideoloji farketmiyor.