Heyecanımı kaybettim. Resmen hiçbir şeye heyecanlanmıyorum. Yılbaşıymış, doğum günüymüş, yeni çıkan bir kitap ya da filmmiş, hiçbirinde tık yok. Sokakta kedi gördüğümde bile artık sadece açlar ve üşüyecekler fikri geliyor aklıma. Hep karanlık taraftan bakmak. Çünkü ışık yok.
Hâlâ idam diyorlar. Anayasayı tanımayan, hukukun canını okuyan adamlara idam hakkı verirsen döner ilk seni asar. Bir şey uydurur apar topar asar. Türkiye’nin özellikler son 20 yılını yaşadıysanız bu kadar salak olmamak zorundasınız.
Ben Ankara’yı çok sevdim ya. Bir kere çok düzenli çok sakin kaos az. Beklediğimden daha yeşil. Her yere metro kullanarak gittim gayet konforluydu. Ankara’da insanlar deli gibi kitapçı geziyor deli gibi kitap alıyor üstelik aldıkları kitaplar, gezdikleri kitapçılar da çok kaliteli
İlişkide bir manipülasyon şekli: Bir tarafın sürekli çok yoğun olmasından dolayı ilişkide gösterilmesi gereken minimum ilgi alakayı bile göstermemesi, üstelik daha az yoğun tarafın bu durumu idare etmek zorundaymış gibi görmesi.
Şu halkı anlamıyorsunuz, halka üstten bakıyorsunuz muhabbetinden o kadar sıkıldım ki. Her şeyden önce hayırdır siz halksınız da biz neyiz yani. Halk olmak da mı sizin tekelinizde. Hadi biz öyleyiz böyleyiz ya siz bu halkın yarısının canı okunurken ne yaptınız neye ses çıkardınız.
Bu kaliteli zaman geçirme olayı çok saçma bir hal aldı. Kendimize ait kısıtlı zamanımızda üstelik iş güç yüzünden enerjimizin ve beynimizin kalmadığı durumlarda bile faydalı/verimli/kendini geliştiren şeyler yapmamız bekleniyor. Yapmadığın zaman rahatsız oluyorsun falan. Delilik.
Buradan kedi sahiplerine sesleniyorum, birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde kedilerinizin fotoğraf ve videolarını dakika başı buraya atmazsanız size de yazıklar olsun.
Sohbet etme olayı tamamen bitmiş ya. Herkes sadece belli şeyleri anlatıp içini dökmek istiyor. Sen sadece ağlama duvarısın. Senin bir derdin, tasan, kafana takılan bir şeyin yok asla da olamaz. Hasbelkader olursa da aman canım sıkma canını.
Madenciler kurtarma görüntüleri beni bambaşka vuruyor ya. Bu insanlar neler yaşadı, biz onlara doğru düzgün destek bile olamadık. Şimdi yine nerelere girip can kurtarıyorlar. Hakları ödenmez.
Yedi isimli bir yayınevi keşfettim. Çoğunlukla bilinen yazarların pek de bilinmeyen eserlerini basmış. Ama her şeyden önce BUNLAR NASIL GÜZEL KAPAKLAR.
Ben bu sürekli iletişimde olma halini asla anlamıyorum ya. Bana göre bunun en geç üniversitede bitmiş olması gerekiyor. Bunun cevabı konuşacak şey bulabiliyoruz da değil, sadece bulabiliyoruz diye sürekli konuşmamız gerekmiyor yani. İnsan azıcık kendiyle de zaman geçirebilmeli.
Ah insanlarımız o binalara neden girmişmiş. Kıvırmayın lan neden girdiğinizi biliyorsunuz hepiniz. Millet hala çadır diye bağırıyor depremin 15. gününde. İnsanlar evlerini kaybetti. Bazısı yıkılmamış binadan eşyasını kurtarma derdinde. Bir buzdolabı kurtarsa yirmi bin lira karda.
Size çok önemli bir bilgi vericem. Bir kişi size bir konuda rahatsız olduğunu söylüyorsa sizin o konudan rahatsız olmamanız önemli değil. Çünkü muhatabınız rahatsız olduğunu söylüyor. Yani siz rahatsız olmuyorsanız bile karşınızdaki rahatsız olduğu için yapmayacaksınız. Bu kadar.
Ansiklopedi karıştırarak büyüyen biri olarak bu geleneğin ortadan kalkması beni biraz üzüyor. Ansiklopedilerden rastgele bir şeyler öğrenme kültürünü bazen çok özlüyorum.
Ben Starbucks, Netflix, Disney gibi firmaların taziye mesajını falan da istemiyorum eşşek gibi yardım yapacaklar, bu ülkenin insanlarından para kazanıyorlar şimdi bu insanlara destek olma zamanı öyle bir taziye mesajıyla geçiştiremezler.
İnsanlar ne ara evlilikle bu kadar kafayı yedi ben neyi kaçırdım. Yani birini tanırsın, seversin onunla evlenmek istersin falan anlarım ama bunlar bir insanı da değil direkt evliliğin kendisini arzuluyorlar onu kovalıyorlar.
Berbat besleniyoruz, kiralar ortalama bir maaşı geçmiş, kış geliyor doğalgaz faturası olması gereken kira gibi bir şeye denk gelecek, kendi gerçekliğimiz buyken bana temel ihtiyaçlarımı ücretsiz sağlayan sistemin yaptığı binanın mimarisi bok gibi de olabilir hiç önemli değil.
Ben Saadet Partisine inanılmaz saygı duyuyorum ya. İttifaktan da önce başladı bende bu. Senelerdir bir bakanlık iki belediye üç ihale kazanmak için Akp’nin yanında durabilirdiler ama asla durmadılar. Türkiye şartlarında bunu baya sağlam bir duruş olarak görüyorum ben.
Çok ama çok acil Aftersun’ı izlemeniz lazım. Sadelikten güç alan, detaylarla ince ince işlenen ve bir ilk film olduğuna inanılamayan bir ilk film. Bu kadar kişisel bir hikayeden üstelik sadece iki karakter kullanarak böyle bir şey ortaya koymak inanılmaz bir başarı. Kusursuz.
Okumuş donanımlı insanları aşağıla, bu insanların yaşadığı dümdüz orta sınıf hayatını hedef göster, eline geçen her fırsatta cehalet öv, basit bir google aramasıyla kontrol edilebilecek konularda bile yalan söyle, toplumu gerim gerim ger sonra aa neden böyle oldu.
Yürüyüşü çok seviyorum ya. Ama öyle sadece rapraprap yürüme değil aa şurası güzele benziyor bi kahve içeyim aaa şu kitapçıyı gezelim hadi şurada bişeyler atıştıralım tarzı yürüyüş.
Bihter’i izledim. Uyarlandığı kitaba ve efsaneleşmiş diziye hakaret derecesinde kötü. İlişkiler seyirciyi ikna etmiyor. Her şey apar topar. Çünkü hiçbir şeyi anlatmaya ve inşa etmeye tenezzül etmemişler. Film aman siz her şeyi biliyorsunuz zaten deyip bize bir özet geçmiş gibi.
Grevi doğru bulmuyormuş da suçu günahı olmayan insanların acı çekmesi kimseye saygı getirmezmiş de siyah önlük giymek daha iyiymiş falan filan. Daha grev nedir neyi amaçlar bilmiyor bir de çıkmış şiddet ve ölümle terbiye edilmeye çalışılan insanlara akıl veriyor.
Elif Şafak’tan hazzetmiyorum çünkü bu düzenin su taşıyıcılarından olmasına rağmen sırf Batıdaki edebi kariyeri uğruna burada bu yarattığı düzen yüzünden gerçekten ondan bin beter mağdur olanlar varken kendisini Batıya sürgün/göçmen olarak lanse ediyor. Batı zaten buna bayılır.
You Hurt My Feelings bu sene izlediğim en iyi filmlerden oldu. İlişkiler, yalanlar, ebeveynler ve başarılı olma üzerinden ilerleyen tatlı bir hikayesi var. Dramayla komedinin birleşimi çok dozunda. Oyuncular çok iyi.
Kimseyle polemiğe girmeye enerjim olmadığı için lafımı ortaya söyleyip kaçacağım. Ülkenin gündemi herkesin üzerine karabasan gibi çökmüşken kendine küçücük de olsa tutunacak gündem dışı bir dal bulmuş insanlara laf söylemek aktivizm ya da muhaliflik değil. İyi bir şey hiç değil.
Kendi kutsalını dünyadaki herkesin kendi kutsalı bellemesi gerektiğini düşünüp elindeki her araçla bunu dayatan insanlarla helalleşmek değil hesaplaşmak istiyorum.
Hani bazı filmler vardır filmi çok seversiniz ama neyi sevdiğinizi asla ifade edemezsiniz çünkü konusunu anlatsanız dişe dokunur bir konusu bile yoktur ama film bittiğinde bir şeyler hissetmekten kalbiniz patlayacak gibi olur ya Perfect Days benim için böyle bir film oldu.
2022 Nobel Edebiyat Ödülü'nü Annie Ernaux kazandı. Türkçedeki kitapları
Seneler (Çevirmen: Siren İdemen) - Can Yayınları
Boş Dolaplar (Çevirmen: Siren İdemen) - Can Yayınları
Babamın Yeri (Çevirmen: Siren İdemen) - Can Yayınları
Yalın Tutku (Çevirmen: Yaşar Avunç) - Can Yayınları
Çok hızlı yemek yiyen insanlarla yemek yemekten hiç zevk almıyorum. Benim için yemek yemek bir şeyleri alelacele gömmek değil sohbet muhabbet ederek ve keyif alarak yapılacak bir eylem.
Dünyadaki her şey politik. Bunu sevmeyebilirsiniz ama bundan kaçamazsınız, bunu reddedemezsiniz. İnsanların haarp gibi safsatalara inanmasının bile bir politiği var. Sadece insanlar salak ondan diyip geçemeyiz. Her şeyin altındaki politiği görmemiz, okumamız, açıklamamız lazım.
Çocukken tarih derslerinde bir devletin çöküş döneminden bahsedildiğinde anlamazdım. Devletin çökmesi ne demek ya da o dönemlerde yaşayan insanlar çöktüklerini bilmiyor muydu anlamıyor muydu bir şey yapamıyorlar mıydı gibi şeyler düşünürdüm. Şimdi her şeyi çok net anlıyorum.
Habertürk’ün bu akşam Hatay’da yaptığı yayının kaydı umarım Youtube’a yüklenir. Senelerce dönüp izlenecek bir iş yaptılar. Hele o kamera ışıklarını kapadıkları an.
Bazı insanların içinde çok büyük bir sevgi var. O sevgi kuş olup ağızlarından çıkacak, tenlerinde çiçek olup yeşerecek neredeyse. Öyle çok, öyle dolu, öyle tam ve öyle hazır.
İthaki’nin Japon Klasikleri dizisine ben de düştüm. Kapaklar gördüğünüz gibi nefis, çeviriler direkt Japoncadan. İthaki çok iyi işler yapmaya devam ediyor. Emeği geçen herkesi tebrik ederim.
Yarın öbür gün İstanbul’da deprem olduğunda sıradan vatandaş olarak bize de büyük iş düşecek görüyoruz. Ben ilkyardım bile bilmiyorum mesela. Şu günler geçsin de en azından temel eğitimleri araştırayım. Deprem olduğunda belki ben birini çıkarıcam belki siz beni çıkaracaksınız.
Bitirdim. Hayatımda okuduğum en iyi kitaplardan. Bence başyapıt. Sevmeyenin de neden sevmediğini anlayabiliyorum. Hikayesi için okunmayacak kitaplardan. Müthiş bir karakter çalışması. Yazma üzerine düşünmeyi sevenler için de altın madeni. Bitirir bitirmez tekrar okumak istedim.
İnsanların bir şeyleri kapıma polis mi gelecek korkusuyla dillendirdiği bir ülkede yaşıyoruz. Annelerimiz bunları telefonda konuşma diyecek paranoyaklık seviyesine geldi. Buna rağmen toplumun yarısı bir şeye iyi kötü ses çıkarıyor. Siz neye ses çıkardınız çok merak ediyorum.
Wes Anderson’ın Ronald Dahl öykülerinden uyarladığı kısa filmler çok iyi olmuş. Dahl’ın dünyasıyla çok iyi bir uyum yakalamış. The Grand Budapest Hotel’den beri en iyi işi. Umarım iyi öykülerin kısa filminin çekilmesi bir modaya dönüşür. Tam çağımıza göre bir proje olur.
Kitap fiyatları uçmuşken kar amacı gütmeyen ya da düşük kar elde eden ikinci el kitap satışı ya da kitap takası yapan bir platformun ortaya çıkması lazım. Nadir’le sahaflarla falan olmuyor.
Sosyal medyanın iyi yanlarını unutuyoruz. Kitaplarla, filmlerle geniş anlamda sanatla ilgilenen ve iş, okul, aile, arkadaş çevresinde bunlar hakkında konuşamadığı için kendini yalnız hisseden insanlar bu platformlar sayesinde kendilerini ait hissedebildiği bir dünyayla buluşuyor.
Bitirdim. Başyapıt. Hikayenin anlatılma biçimi, anlatıcı kullanımı, hikayenin bir anda patlayan detayları falan hepsi kusursuz. Hâlâ okumayan kaldıysa her şeyi bırakıp Döşeğimde Ölürken’e başlamalı.
Allah sizi inandırsın öldürülen birinin ne kadar başarılı, zeki, güzel, eğitimli, kariyerli, çoluklu çocuklu falan olduğu hiç önemli değil bunların hiçbirine sahip olmasa da bir insanın yaşama hakkı vardır.
Buzdolabı çamaşır makinesi çıkarmak için hasarlı binalara giriyorlarmış. Bağırsana televizyonda bu insanlar neden bunu düşünmek zorunda kalıyor diye. Herkes topluca kafayı yediği için olmuyor bunlar. Ülkenin gerçeği, bugünü bu. Söylemeye cesaretin yoksa bari insanlara akıl verme.
Nolur artık Ferit Edgü okuyun ya. Öyküleri yeniden tek ciltte toplandı. Alın, okuyun ve Edgü’nün kimselere benzemeyen dünyasına girin. Pişman olmayacaksınız.
Dert dinlemek bir sanat ya. İyi bir dinleyici olacaksın, karşındakini yargılamayacaksın ama ona karşı da dürüst olacaksın, bu sırada haddini aşmayacaksın. Akıl istiyorsa akıl vereceksin ama sadece anlatıp rahatlamak istiyorsa susacaksın. Yapacağın her şey bıçak sırtı resmen.
My Salinger Year çok tatlı filmmiş. İçinde bol bol kitap var, Salinger var, yayıncılık dünyası var, aşk var, kendini keşfetme var. Kitapları sevenlere özellikle öneririm.
Sizin iki parça eşya dediğiniz şeyler bu insanların geçmişi ve geleceği. Artık düpedüz hayatları. Bir ev kurmak kaç para sizin bundan haberiniz var mı. Bir aile fotoğraflarının onlar için ne anlama geldiğini düşünebiliyor musunuz. Nerde yaşıyorsunuz lan siz hangi ülkedesiniz.
Yaz bitiyor sonbahar geliyor. Yani bir sürü güzel kitap çıkacak. Yılın beklenen filmleri vizyona girmeye başlayacak. Hava yürüyüş yapmaya uygun hale gelecek. Ben bir sürü müze ve sergi gezeceğim. (aldım kabul ettim 777)