"Sen bir varoluş hissettiğini söylüyorsun, bense hep bir yokluk duyumsadım...
Kaynağı olmayan, muğlak bir sızı...
Doktora neresinin ağrıdığını gösteremeyen, ancak canı acıyan bir hasta gibiydim..."
Ne fark ederdi ki zaten? Herkes ölüyordu nasıl olsa; iyisi de kötüsü de, güçlüsü de zayıfı da, hayata dört elle sarılanı da yaşamı aşağılayanı da... Herkes göçüp gidiyordu. Her şey göçüp gidiyordu.
"Sürekli bir mutluluk arayışındayız. Her an her dakika mutlu olmayı beklemek hiç mantıklı değil. Neşeyi ancak üzüntüyü öğrendiğinde anlarsın. En yüksek doruklarda gezinen bizler, bazen en derin kuyulara da düşebiliriz. Bir denge var. Güzelliği de burada."
“Anne With An E”
@sivriikalemler
''Portuga!''
''Hımm...''
''Hep senin yanında olmak isterdim, biliyor musun?''
''Neden?''
''Çünkü dünyanın en iyi insanısın. Senin yanındayken beni kimse azarlamıyor ve günışığının yüreğimi mutlulukla doldurduğunu hissediyorum.''
"Şeker Portakalı "
Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen?
Sahi nedir sevmek? Bir muma ateş olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı?
“Şems-i Tebrizi”
Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
‘’Şükrü Erbaş’’
Avokadoya bir şans daha vermek istedim.Influencerlerin bayıla bayıla yediği avokado tostunu yaptım.Yok tadı asla benlik değil üzgünüm avokadocuğum seni sevemiyorum:(
Hayat budur.
Hayatı şartlarla ölçmek, kıyaslarla değerlendirmek, başkalarının yaşantısına bakarak;özenerek kabul etmek, öyle olmaya çalışmak ne kadar beyhude…
Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve er- bab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı Kâinattan 7079 yıl, İsa Mesih'ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.
İyiyle kötünün kıyamet gününe kadar sürecek olan ölüm kalım savaşı, insanlığın yediği en büyük kazıktı. Toplum düzeninin en kestirmeden sağlanması ve otoritenin daima ayakta kalması için atılması gerekmiş olan bir kazık…
Ruhunda sükûnete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmalı ve iman etmelidir ama hakikatin peşindeki insanlar iç huzurundan vazgeçip yaşamlarını sorgulamaya adamak zorundadır.
Demek istediğim, aslında bu hayatın güzel yanları çok az, hayat ancak o tek tük anlar için yaşanmaya değer, insan o tek tük anları bir daha yaşayabileceğini düşününce de hayat anlamlı oluyor, muhteşem oluyor.
Ben bir zamanlar zamanın tatlı tatlı yoğunlaşıp sıkışacağı ve renklerin aklımın içinde şelaler gibi akacağı bir hayatı düşlemiştim, düşlemiştim değil mi ?
#kitaptavsiyesi
#kitapseverlertakiple
şiyor
Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangınıneteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir “ben”e ulaştırırdı beni, kederli
dalgınlığımdan her döndüğümde…
“Şükrü Erbaş”
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?
"Şükrü Erbaş"
Biri başlangıç, diğeri son.Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi...
Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır!
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni
oluşturdu ben acılarımı buldum.
“Şükrü Erbaş”
Belki de, seni az tanıyorum,demek, seni kendimden çok biliyorum,demektir. Bilmesem de, öğrenmek için her şeyi yaparım,demektir. Belki de az, her şey demektir. Ve Belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir...
Her insan diğer herkesin suretidir; o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacakları dağları yoktur.
Fahrenheıt 451