bir noktada anlamalıyız ki bazı insanlar kalbimizde kalabilir ama hayatımızda değil ve bu hiç sorun da değil çünkü bazen ne hissettiğimizi unutmalı ve neyi hak ettiğimizi hatırlamamız lazım
bazı arkadaşlıklar balkonlu evde bir yaz akşamı,fırından yeni çıkacak olan tarçınlı bir kek,günün en güzel kahvesi,hızlı hızlı yürürken içime çektiğim hava gibi hissettiriyor ve bu bağ içimi sımsıcak yapıyor arkadaşlık müthiş bir şey
ne korkaksınız ya
biraz kırılın biraz üzülün mesele kırılmak değil sırf kırılacaksınız diye sorumluluk almayıp kaçıyorsunuz her şeyden
biri sizi o odada istemezse kalkar gider arkanızdan da örtersiniz kapıyı
korkmayın hislerden bu kadar bunlar var hayatta
yürümek, birlikte yürümek… daha ulu birşey bilmiyorum. sevişmek bile, bütün yakınlığıyla, yüceliğiyle, güzelliğiyle ama patlayan ve sönen tutkusuyla, heyecanıyla, doyumuyla, birlikte yürümektan daha üstün değil.
birine playlist yapmak,kitap hediye etmek,çok sevdiğin bir yere götürmek çok sevdiğin bir aktiviteyi yapmak,çok sevdiğin bir yemeği yapmak beraber bu tür şeylerin ne kadar cesaret gerektiren şeyler olduğunu çok sonradan anlıyorum
allahıma kitabıma evrenin en üzücü ikinci şarkısı ya “yoruldum her bulduğumda kaybetmekten seni,kıyamete kadar kapattım kalbimi” kısmında öteki tarafa intikal ediyorum
birileriyle hayatımızın bir anında bir şekilde denk gelişimizi kolayca kabul ediyoruz da sonradan neden bir şekilde hasbelkader yollarımızın ayrılışını sindirmek bu kadar zaman alıyor
ya ben anlamıyorum ki siz nasıl ne konuşarak biriyle sevgili oluyorsunuz ben biriyle sevgiliysem kahvaltıda kaç zeytin yediğini bile biliyor olmam lazım (benim için önemli bir detay
insanın kendi evinin olması ne şahane bir şey buzdolabının üstündeki bir magnet duvardaki bir fotoğraf televizyonun yanındaki rastgele birkaç kitap her şey birbirinden bağımsız ama her şeyin birleştiği nokta sensin akşam senin yaptığın yemek kokuyor gün sonu yine evdesin
“bana kalpsiz diyorlar seni hiç tanımadılar
her gün kendini yine sevdirir
sonra beni yine öldürürdün.” allahınız yok mu bu şarkıyı ne icat ettin de yazdın doğan ağabey
ilişkilerinizi böyle ısrarla 12 yaşında bir ergen gibi yaşıyorsunuz ya böyle akıl oyunlarıyla saçma sapan taktiklerle inşa ettiğiniz ilişkinin sürebileceğine inanmanız bana çok komik geliyor
bir anı özlemek mesela,o hissettirdiği heyecanı atılan adımların birbirine dolaşmasını,geçilen o sokaktaki bir dükkandan duyulan o şarkıyı özlemek. birini değil ama o anı.
asla boş durmamalıymışım gibi hissediyorum çalışmalıyım okumalıyım yürümeliyim beni heyecanlandıran yerlerin fotoğrafını çekmeliyim evden sabah 7de çıkmalı gece 12de girmeliyim yemek yapmalıyım arkadaşlarımla buluşmalıyım daha çok dil öğrenmeli bildiklerimin üzerine koymalıyım
kimsenin sorumluluk alma gibi bir gayesi yok ve herkes herkesin hayatına anında girip anında çıkıyor bundandır ki artık insan ilişkilerinin samimiyetini gözümde yitirmeye başladığını hissediyorum
yürümek, birlikte yürümek… daha ulu birşey bilmiyorum. sevişmek bile, bütün yakınlığıyla, yüceliğiyle, güzelliğiyle ama patlayan ve sönen tutkusuyla, heyecanıyla, doyumuyla, birlikte yürümektan daha üstün değil.
tam iki ay, yirmi altı gün oldu. onu son görüşüm olacağını bilseydim başka türlü bakardım yüzüne. her detayını inceler, ezberlerdim. bütün kızgınlığıma rağmen hâlâ hayatımın aşkı olması inanılır gibi değil. onu deliler gibi özlüyorum.
bazı arkadaşlıklar hiç başlamamış gibi bitiyor bazı insanlar hiç gelmemiş gibi gidiyor ve bazı anılar dipnota dönüşüyor yaşamın devindirici gücünün bir ağırlığı var yüreğimden kalkmayan
olgunlaştığımı anılara veda etmeyi başarabildiğimde fark ettim. anısı olan her şeyle barıştım zaman içinde.ben o kitabı artık okuyabiliyorum,artık şarkılar filmler yollar benim için uzak durulması gereken şeyler değil,hepsinin üzerine dikiş atabildim
sartre “cehennem başkalarıdır.” derken insanlarla iletişim kurmanın zehrinden değil iletişim kurduğumuz,bağımız olan biriyle yollarımız ayrıldıktan sonra o kişinin bize cehennem olabileceğinden bahsediyor gittiğiniz yerde,dinlediğiniz şarkıda gördüğünüz manzaradaki cehennem
geçmiş bir ilişkiye özlem duymamızın nedeni ancak o andaki beni özlediğimizden olabilir. dönüp dönüp arkamıza bakmamızın nedeni o andaki beni görmek istediğimizdendir. ama geçmiş ne bize o beni verebilir ne de biz bir daha o bene kavuşabiliriz.
belirsizliğe o kadar katlanamıyorum ki istemiyorum ya istemiyorum evet ya da hayır olmayan hiçbir şeyi istemiyorum gerçekleşecek gibi olan gerçekleşmeyen iki arada gidip gelen hiçbir şeyi istemiyorum
sevmenin ve sevilmenin sorumluluğunu alabildiğimiz gibi kırılmanın da sorumluluğunu almamız gerektiğini düşünüyorum. biraz kırılalım biraz üzülelim mesele kırılmak değil sırf kırılacağım diye sorumluluk almamak