15’li yaşlarımda deli gibi Rus romanı okurken, meselâ Oblomov’da, karakterlerin soba üstünde yatmalarına hiç anlam veremezdim, çünkü bizim o zamanki evdeki sobadan çok başka olduklarını bilmiyordum.
Beş senem bu kararı beklemekle geçti. “Nasıl olsa döneceksiniz,” diyenin kalbini kırarım. Bir beş sene daha beklemeye artık gerek yok. Alın üniversitenizi münasip yerinize sokun.
Godot’yu Beklerken’in Batıda yazılmış olması bizi yanıltmamalı. Asıl beklemenin diyarı Doğudur. Burada Godot bazen bankadaki memur, bazen eve gelecek usta, bazen işe iade kararı, bazen EYT, bazense şehirlerarası bir otobüstür. Doğuda mütemadiyen beklenir. Otobüs bekliyorum da...
Covid-19 pandemisinin başlarında "Koronavirüs Türkleri teğet geçecek" açıklamasıyla tepki çeken Doç. Dr. Oytun Erbaş, "Bu hükümet olmasaydı ben akademisyen olamazdım." dedi.
Erbaş, kariyerini iktidara borçlu olduğunu söyledi.
Samet’in kendi kalesine attığı golün nedenlerine dair John McManus’tan isabetli bir tespit. Göz teması kuramayan insanların futbol stili: vizyonsuz yeteneklilik.
Barbar deyince gözünüzün önüne karanlık ininden yok etme içgüdüsüyle fırlayan vahşi bir mağara adamı getirmeyin. Her çağın kendi barbarları var. Çağımızın barbarları, salt çıkarını gözeten diplomalı, meslek ve statü sahibi akademikler, gazeteciler, hukukçular ve politikacılardır.
Dün özel bir üniversiteden arayıp bir yl dersi vermemi istediler. KHKlı olduğumu söyledim, sorun değil görevlendirmenizi yazıyoruz dediler. Bugün aynı hanımefendi özürler dileyerek rektörlükten onay alamadıklarını haber verdi.
23 Nisan gibi bir günlüğüne üniversite hocası oldum.
Her sene 5 Kasımda sabah uyandığımda telefonumda gece 04.30’da atılmış bir mesaj bulurdum. Muhtemelen babamın kağıt kalemle yazıp anneme okuduğu, annemin de telefonuna yazıp sabah saat 04.30’da bana mesaj attığı şiirsel bir doğum günü tebriği. Bu gece o mesaj ilk defa gelmeyecek.
Bu memlekette gerçek ve bağımsız bir kültür alanı olsaydı, kendi yazdıkları ve tercüme ettiklerini geçtim, Refik Halid’in kaybolup gitmiş yüzlerce yazısından 18 ciltlik Memleket Yazıları’nı çıkardığı için bile Tuncay Birkan’a özel bir kültür ve edebiyat ödülü verilirdi.
Bir başkadır benim memleketim!
Sanki yarın üniversiteye dönüyormuşum gibi tebrik telefonu alıyorum.
O kadar kolay değil ama ilk defa tünelin ucunda ışık göründü.
Kırgın veya küskün değilim fakat kızgın ve bıkkınım. O yüzden hayırlısı olsun.
Memleketim, talihim ve takihsizliğim!
Hangi üniversitede, hangi fakülte veya bölümde akademisyen olursa olsun şu dünkü mesajı görüp de içi cız etmeyen kardeşim; haydi koş sınıfa ve bugün de işini kaybetmemenin o tarifsiz mutluluğuyla dersini anlat ve büyük bir üniversite hocasıymış gibi poz kesmeye devam et.
2005’te Metaforlar’ın yayınlanmasından sonra tercüme etmeye başladığım ve yayınlanması doktora tezim nedeniyle hep sarkarak 2007’ye kalan, neredeyse 2012’den beri baskısı olmayan Yorum Teorisi’ni
@ertugrulbaskan
‘ın editörlüğünde neredeyse sil baştan tercüme ettim. Umarım okunur.
Dostoyevski’yi Dostoyevski yapan, Sibirya’ya yollanmış olmasıydı. Bir bıçağın bilenişi gibi, yazarlar da haksızlıklarla bilenir.
- Ernest Hemingway, Afrika’nın Yeşil Tepeleri
Notos’un Yüzyılın 100 Şairi soruşturması için verdiğim cevap şuydu:
1. Rainer Maria Rilke
2. Konstantinos Kavafis
3. Fernando Pessoa
4. Federico García Lorca
5. Nâzım Hikmet
6. Pablo Neruda
7. Füruğ Ferruhzad
8. Ezra Pound
9. Paul Celan
10. Octavio Paz
Arayıp sormayan, selamı sabahı kesen eski dostlar ve hatta instagramdaki eski fotoğrafları silmemi rica eden “arslan yürekli dayı” gibiler, bugünleri biraz da sizin sayenizde yaşıyoruz.
Soruşturma dosyasında “Bir kamu görevlisinden beklenilmeyecek ölçüde, çeşitli vesilelerle ve mütemadiyen ihraç edilmiş eski öğretim elemanları ile bir araya gelmesi, bu şahıslara destek olan organizasyonlara katılması, bu hususta sosyal medyada paylaşımlar yapması” ifadeleri...
Bu konuşmasıyla bile kimbilir kaç köpeğin hayatını kurtardı. İnsanları iyiliğe davet etmek, onlara insana, hayvana zarar vermekten kaçınmalarını öğütlemek ne asil bir davranış.
Ömer Döngeloğlu’yu ilk kez gördüm, dinledim ve üzüldüm. Allah rahmet eylesin.
Daha acısı çok sıcak. Ama gazeteci arkadaşlar ısrar ettiler ve ben de hocam Hüsamettin Arslan’ı yazdım. Bu yazı bugün bana terapi gibi geldi ama bir süre sonra ona daha layık ve eleştirel yazıları mutlaka yazacağım.
Her sabah bir fincan kahve içmek ve cumartesi akşamları sarhoş olmak bireyi eğlendirdiği ölçüde kamusal hayata da bağlar.
-Wolfgang Schivelbusch, Keyif Verici Maddelerin Tarihi
Görgüsüz bir hödük değilseniz ve benim aksime 2.500₺’nız da varsa, 130₺ tutan bu kitapları indirimle 94,56₺’ya alabilir, artan 2.405,44₺’nızla da kuru mama alıp sokak köpeklerini besleyebilirsiniz. Böylece hem enayi yerine koyulmamış olursunuz hem de sevgiye doyarsınız.
Akşamüstü Kocabaş ile Zeynep’i yürütürken, birinin bahçesinden çıkarıp boş araziye attığı bu miniklere tesadüf ettik. Beş köpekten sonra beş de kirpimiz oldu. 😍🦔❤️🐶
Ömür dediğin insanın yaşadığı trajik anların toplamından ibaret olsa gerek. Birinin hayatın trajedisinden azat olması ise, arkada kalanların hayatın trajedisine ermesi demek - anneler gününde anneni toprağa vermek gibi...
Editörlerimi nasıl yalnız bırakmadıysam, arkadaşlarını da yalnız bırakmayacağım ve elbette bu suça da ortak olmayacağım!
#SokakHayvanlar
ıSahipsizDeğil
Bugün, beş (5) senedir veya altmış (60) aydır yahut iki yüz altmış (260) haftadır veyahut da bin sekiz yüz yirmi beş (1825) gündür süren
#7
Şubat2017 tarihli hukuksuz 686 sayılı KHK zulmünün seneidevriyesi.
“HUKUKÇU OLMAYAN HUKUK FAKÜLTESİ DEKANLARI LİSTESİ” için aşağıdaki görsele tıklayabilirsiniz. Keza listeye ve listenin altındaki not ve açıklamalara PDF formatında izleyen linkten ulaşabilirsiniz:
Goethe-Institut Turkei Felsefe Kulübündeki Mayıs ayı kitabımız belli oldu. Ernst Cassirer ile Martin Heidegger’in 1929’da Davos’taki meşhur “İnsan Nedir?” tartışmasını konuşacağız.
@folkitap
Bu yeni
@MinotorKitap
baskısında, hem eski takdim yazım “Claude Lévi-Strauss: Yerliler Arasında Bir Yapı Ustası”nı hem de on sene sonra tercümeye yazdığım yeni önsöz “Uzaktan Bakan Adam Claude Lévi-Strauss”u bir arada bulacaksınız. İyi okumalar…
#MitveAnlam
Bu ülkede konuşarak hayatını kazanmak, yazarak hayatını kazanmaktan çok daha kolay. Hele boş konuşarak servet ve imtiyazlı pozisyonlar edinmek bile mümkün.
Sanırım benim de ders verdiğim son öğrencilerim bu sene mezun oluyorlar. Artık sosyoloji bölümü öğrencileri için bir hoca değilim, çok geçmeden de bir yabancı olurum. Unutulmak ne büyük bir ayrıcalık! Swedenborg demişti, “Tanrı bize unutma yetisine sahip olalım diye beyin verdi.”
Politikacısından gazetecisine ve en fenası “söz üstadı ödüllü edebiyatçısına” bu memlekette herkesin rant peşinde olduğunu göstermesi açısından çok manidar.
Şimdi tek eksik, bu yedi metni bir kitapta toplayacak bir yayınevi, ki o da bugün yarın ses verir.
Fotoğrafların dili yoktur, konuşmazlar. Ama istedik ki bu kez sesleri duyulsun. Sözü işin üstatlarına bıraktık. Depreme dair en çarpıcı kareleri Ayfer Tunç, Buket Uzuner, Tuna Kiremitçi, Aslı Perker, Nedim Gürsel, İsmail Güzelsoy, ve Seray Şahiner kaleme aldı. Oksijen’de
Annemin vefatından beridir neredeyse bir senedir Bandırmada yalnız yaşayan 75 yaşındaki babam, yakalanırsa “amca bir de avukat olacaksın,” derler diye sokağa çıkmayıp sabahın o saatinde komşuları uyandırmaktan da çekinince 155’i aramış, zabıtalar gelip alışverişini yapmışlar.🙏☺️
Yazı yazarak hayatını kazanmak isteyen ve entelektüel ilgilere sahip her gencin, ileride kendisini nelerin beklediğini ve entelektüel çaplarına dar gelen bir toplumda yazarak yaşamanın ne kadar kahırlı olacağını öğrenebileceği üç yazar:
Refik Halid, Vâlâ Nureddin ve Çetin Altan.
Yarım saatte yarısını bitirdim. Çocukları gezdirip hemen kaldığım yerden devam edeceğim. Tek kelimeyle muhteşem bir kitap! Horacio Castellanos Moya’nın öteki kitaplarını da merak ettim. Tiksinti, çürümüşlüğü rafine bir zihnin bakış açısından anlatan ustalıklı bir monolog-roman.
Sanırım hayat bana dengim olmayan insanları, nasıl okuyup yazarken dikkate almıyorsam, aynı şekilde yaşarken de ciddiye almamam gerektiğini öğretmeye çalışıyor. Öfkeme layık olmayana öfkelenmemekte her gün ustalaşıyorum.
Şu “terör örgütü propagandası yapmak” suçlaması kanımı kurutsa ve sinirlerimi zıplatsa da el mahkûm, çoğu dostum gibi ben de ağır cezada savunmamı yaptım.
#AkademisyenYarg
ılamaları Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Doç. Dr. Gökhan Yavuz Demir'in beyanı: "Hakikati haykırmak sorumluluğundan kaçması, bir entelektüelin kendine ve topluma karşı işleyebileceği en sefil suçtur."
Tam tamına 37 aydır maaş alamayan bir KHK’lı olarak “Milli Dayanışma Kampanyası”na ben de inşallah hayır dualarımla katılıyorum. Ne demişler az veren candan çok veren maldan.
Yayın tarihine bakmaksızın 2020’de okuyup etkilendiğim kitapları okuma sırama göre listeliyorum:
1. Ölü Brugge, Georges Rodenbach
2. Tiksinti, H.C. Moya
3. Bilgi Ağacı, Pio Baroja
4. Macunaima, Mario de Andrade
5. Bayan Yalnızkalpler, Nathanael West
Ben bir entelektüelim. Yegâne aidiyetim ne olduğunu bilemediğim Hakikattir; onun dışında hiçbir ahlâksızlık, adaletsizlik ve despotizme sırf yerli ve millî diye omuz veremem. Okumak ve yazmaktan ibaret eylemlerimin Entelektüel varoluşumdan başka hiçbir gerekçesi yoktur.
Hayatınıza karışanlar, yaşama tarzınıza müdahil olanlar; bunu daima sizin iyiliğiniz için yaparlar. Oysa asıl istedikleri bütünüyle uyumlu olmanız, kabul edilen orta sınıf ahlâkından kopmamanız ve vasat olduğunuz için şükretmenizdir.
Çok uzun zamandır yakın çevreme anlattığım ama yazmaya fırsat bulamadığım fantezilerim var. Meselâ “akademi survivor” veya “akademi yemekteyiz” gibi. Ama bugün
@ertugrulbaskan
‘ın dikkatimizi çektiği malum tiwitten sonra “Tezdeyiz” yeni program önerim.
Bir yazıyı yazdıktan sonra onun okunup okunmamasıyla çok ilgilenmem ama bu yazımı çok önemsiyorum. Çünkü bu sefer konu mühim. Bütün çocuklarım için, bütün çocuklarınız için yazdım. 🐶❤️🔥
Uzun yıllar öğrencisi olduğum, hem Paradigma’da hem de Uludağ Sosyolojide senelerce teşrik-i mesaide bulunduğum doktora hocam Hüsamettin Arslan bu sabah vefat etmiş. Allah mekânını cennet eylesin.
Yaptığın hukuksuzlukların bedelini ödeyeceğin günler de gelecek, seninle mahkemede de hesaplaşacağız, o güne dek kaybettiğin koltuğunun acısıyla ve “hizmet” geyiğinle yaşa, üniversite denen kurumun bir gün lanetliler bahçesi olursa ancak orada sonsuza kadar hatırlanırsın!
Bu kararla birlikte 18 Eylüldeki duruşmamda beraatimi ve bir an evvel görevime iade edilmeyi bekliyorum ben de.
Bizim yerimiz ağır ceza mahkemeleri değil sınıflar çünkü.
Akademik ve hukuk bilinci olmayan bir rektörümsü
@yusufulcay
yüzünden ayrıldığım yuvama dönmek istiyorum!
Yapısalcılığın önde gelen isimlerinden Fransız antropolog Claude Lévi-Strauss, "Yapısalcılık nedir?" sorusuna anlaşılır bir yanıt vermeye çalışıyor.
INA arşivinden bulduğum kayıt 1984 yılından, altyazı bana ait. İyi seyirler!
Akşam sabah İzzetbegoviç okur, fakat iktidarın günahları karşısında sus pus olurlar. İsrail’e taş atan Said’e özenir, ama iş dışarıdaki değil içerideki katliamı kınamaya geldiğinde çıt çıkarmazlar. Sorsan eleştirel ve bağımsızdırlar, oysa hakikati söylemeye nefesleri hiç yetmez.
Hemingway’in “Sen dururken ne halt yemeye Nobeli bana verdiler ki,” dediği Pio Baroja’nın neden Türkçede başka bir kitabı yok bilmiyorum ama Bilgi Ağacı çok leziz başladı.
İnsanın dünyaya düşmüş veya atılmış olmasının metaforu olarak Odyseus: Yeryüzü bizim yurdumuz değil ve onun üzerinde kaybolmuş bir yabancı gibi dolaşarak büyük bir susuzlukla yuvamızı arıyoruz.
Beraat etmiş, yurt dışı yasağı olmayan
#HalukSava
şaPasaport hemen verilmeli.
Üstelik hiçbir KHK'li için hukuken böyle bir yasak yok. Ama on binlerce insanın pasaportu hukuka aykırı şekilde verilmiyor. Seyahat, sağlık, eğitim ve çalışma hakları gasp ediliyor!