bir neden, bir anlam, bir büyü aramadan hayat sadece olduğu gibi de çok güzel. hatta sıradanlık ne güzel, ne seçkin bir şey. bir zen budistinin söylediği gibi “pirincimi yerim, gökyüzüne bakarım. hayat bu işte!”
eşim bir jest yapıp eve gelirken bana çiçek almış, çiçek geldiğinden beri kediler BÜYÜLENMİŞ halde çiçeğin yanında takılıyorlar hsjsjsj ben de gidip bunlara kedi buketi yaptıracağım az kaldı…
kuğulu parkın kenarında insanlar bir smokin kediyi sevme SIRASINA girmişlerdi. bildiğimiz tek sıra olmuşlardı. kedide de öyle bir surat vardı ki resmen tüm arsızlığıyla “yadırgamıyorum, olması gereken” diyordu…
sevgilimle tam dalaşacaktık ki neyse özel günümüzde tartışmayalım deyip öpüştük. özel günümüzün sebebi bugün eve kedi sinekliği yaptırmamız…neşet ertaş gel de geçinmeye gönlü olmak gör jshshs
kırılganlığını açabilmek çok ciddi bir bilinç seviyesi, kültür, görgü ve empati yeteneği gerektiriyor. green flag listeme yeni eklediğim bir madde bu. bir kişi size kırılganlığını açabiliyorsa, en azından kendi üzerine mesai harcayan, kendilik deneyimi üzerine düşünen,
şaka zannedeceksiniz ama tamamıyla gerçek. bir dükkan’ın işletmecisinin KEDİSİ ile ADAŞ olduğum için ( evet kedinin adı bilge ) tüm ürün, yiyecek ve içeceklerde tarafıma sonsuza kadar geçerli %10 indirim tanımlandı…
hüseyin rahmi gürpınar'ın queer bir karakter olarak ulusal edebiyata "üstad" hatta "milli gururumuz" olarak sızmış olması, hatta bununla da kalmayıp tbmm'nin beşinci ve altıncı dönemlerinde kütahya milletvekili olarak görev yapmış olması beni inanılmaz keyiflendiriyor🏳️🌈
çevremde problemli, zor iletişim kurulan ve buluttan nem kapan kimseyi istemiyorum. hayatın tertemiz akması için öyle ciddi bir çaba ve enerji sarf ediyorum ki durduk yere suyu bulandıran kimseyi istemiyorum.
orta sınıf olduğumu unutacağım, bir daha mı geleceğiz dünyaya diyeceğim ve wassily chair alacağım. pinterest’te kedinin ciğere baktığı gibi wassily chair kesmekten yoruldum çünkü birazcık.
ayrıca bu durumu özel olarak saklamıyormuş da. bazı röportajlarında partneri miralay hulisi bey ile heybeliada'daki evlerinde ne kadar huzurlu olduklarını, hatta en sevdiği etkinliklerden birinin kendi elleriyle patlattığı mısır eşliğinde hulusi bey'le film izlemek,
ve bu düşüncelerden bir sonuca varabilen biri demek. hiç kolay değil bu. dinlediğim bir podcastin programcılarına, başka bir yayıncı tarafından bir mektup geliyor. bu yayıncı, diğerlerinin programını dinlerken kendini kötü hissettiğini, içine kapandığını,
yurtdışındaydım, bir anda şahsen bizzat kendi kaburgamın kanserli bir tümör olduğuna emin oldum. bütün avrupa tatilimi mahvedip uçağa atlayıp ankara'ya geldim, babam da apar topar antalya'dan yola çıktı. buluştuk doktora gittik. doktor "hanfendi o sizin kemiğiniz" dedi.
hulusi bey ve hüseyin rahmi'nin ilişkisi için "ay ne güzel bir dostluk ikisi de evlenmediği için gençlik arkadaşları ihtiyarlıklarını beraber geçirmek istemişler" diyerek trajikomik bir "aklama" çabasına giriyor jkshakgf
hulusi bey bahçe işleriyle uğraşırken reçel ve dondurma yapmak ya da nakış işlemek olduğunu söylüyormuş. ancak medya organları bu durumu görmemeye ve sürekli kılıf uydurmaya çalışıyormuş. mesela refik ahmet sevengil 1936'da yenigün gazetesine yazdığı makalesinde,
oysa ki eserlerindeki birçok söylem neredeyse heterofobik. mesela benim şu an okuduğum ben deli miyim? adlı eserinde annesi ve üvey babasının sevişmeleri için "insan çiftleşmesinin bu kötü kullanışından bulantı duyuyorum" şeklinde bahsediyor.
babamın her seferinde bahçemize zarar veren hayvanı öldüreceğine yeminler ederek gittiği yerlerden hayvan tarafından BÜYÜLENEREK dönmesi…tilki, atmaca, domuz, yılan…öldüreceğim diyerek gidip AMA MÜTHİŞ BİR HAYVAN🥰🥰🥰 diyerek geri geliyor jsjssjs
hüseyin rahmi'nin queer kişiliği, eselerindeki queer işaretler hatırlarsanız bizlerin de milli eğitim bakanlığı müfredatı bünyesinde tanık olduğumuz gibi "kadınlarla dolu bir konakta, domestik bir ortamda yetişmiş ondan böyle" denilerek gizlenmeye çalışılmış hep.
tüüüm hayatımı bir samimiyetle, derinlikle, anlamlı ilişkiler ve güçlü bağlar kurarak, bunlara elimden gelen tüm özeni göstererek yaşamak ve en başta kendimle olan ilişkimi güçlendirmek istiyorum. kırılganlığını açabilen ve kırılganlığı anlayabilen biri olmak istiyorum. öyle işte
dün akşam başlayıp uyuyana kadar bitirdim bu kitabı. yazarın depresyona karşı savaş aletleri benimkilerle o kadar benzerdi ki elimden bırakamadım. çok basit, yalın, sıradan. okumak, yazmak, sinema, yürümek/koşmak, arkadaşlarla sohbet, iyi yemek.
programa karşı fazla yargılayıcı davrandığını, sonrasında bu durumun uzun süredir podcast kaydetmesine rağmen kendi programının onlar kadar başarılı olmamasının yarattığı yetersizlik hissinden kaynaklandığını fark ettiğini anlatıyor.
bu romantizm midemi bulandırıyor. eee mesela filistinlilere ne önerirsin aslı? 1967 yılından beri yaşam sevgisi akıllarına gelmemiş galiba bu insanların. senin önerin nedir?
ben o kadar uğraşıyorum, bilimsel araştırmalar yapıyorum, mesai harcıyorum ama iki kişinin günlük sohbetinin önüne geçemiyorum diye düşündüğünü, sonrasında bir şeyleri mükemmel şekilde oldurma isteğinin yaratıcılığının önüne geçtiğini fark ettiğini ve bu konuda çalışmaya
kaçımız bunları dile getirebiliyoruz? kendimizle bile konuşabiliyor muyuz? ya da çevremizde bunları dile getirdiğimizde bizi gerçekten anlayacak kaç isim var? bu tarz bir kırılganlığı cesaretle bildirdikten sonra, “aaaa, x beni kıskanıyor” diye düşünüp gardını almayacak
başladığını söylüyor. mektup bu durumu fark etmesini sağladıkları için programcılara içten bir teşekkürle bitiyor. yetersizlik hissi, kendimizi başkaları ile karşılaştırma, hatta haset. hepimizin içinde olan, gayet doğal/insani duygular olmasına rağmen
eskiden kendime şu kadar kitap okuma, şu kadar film izle bilmem nereleri gör şöyle bir işi hallet hedefleri koyarken (cringe gelecektir biliyorum) artık daha olgun ve iyi biri olma, duygu ve davranışlarımı bilinçli bir şekilde kategorize edebilme hedefleri koyuyorum.
kaç kişi var mesela? insani duygulara aslında onlar hiç yokmuş gibi davrandıktan sonra tüm ilişkiler bir tiyatro gibi geliyor bana. ya da birinden fazla rahatsız oluyorsak, ne yapsa burun kıvırma ve eleştirme refleksi gösteriyorsak, belki bizce “iyi” olmayan bir şey yaptığında
içten içe memnun oluyorsak, burada bana dokunan ne var diye düşünüyor muyuz? yoksa o kişinin her şeyini yargı süzgecinden geçirip zevkle boklamaya devam mı ediyoruz? tüm bu insani duyguları kategorize edebilecek bilinç ve olgunluk seviyesinde miyiz?
@kesfsever
“görüntüsüyle, bedeniyle, seksapalitesiyle kendini teşhir eden zamane hemcinslerinden öyle başka bir frekansta ki” gibi cümleler kullandıktan sonra kendinizi nasıl feminist olarak tanımlıyorsunuz?
yedi numara’da kadın öğrencilerin odasında afişini görüp merak ederdim hep. haklı olarak günaydın diyeceksiniz, almodovar’ın 1999 yapımı todo sobre mi madre’sini az önce izledim ben. neden o odada asılı durduğunu da anlamış oldum bu afişin.
böyle kaliteli bir ayrıcalıktan anlamışsınızdır diye umuyorum ama yine de söyleyeyim o dükkan
@editordukkan
💜 (sakın adınızın bilge olduğunu iddia ederek indirim istemeyin ben türkiye’deki bütün bilgeleri tanıyorum)
orta sınıf olduğumu unutacağım, bir daha mı geleceğiz dünyaya diyeceğim ve wassily chair alacağım. pinterest’te kedinin ciğere baktığı gibi wassily chair kesmekten yoruldum çünkü birazcık.
ne kadar kötü şeyler yaşamış olsa da, depresyonlardan depresyon, bunalımlardan bunalım beğense de, yaşamla bağını ısrarla koparmayıp, “hayatını kurtarmak” için çabalayan insanlar kadar kimseye sevgi ve saygı duymuyorum.
@BirdySamuel
yapa yapa öğreniyoruz-evren bana bir şey demek mi istedi
oldu mu podcast-böyle veda olur mu
ikisi de kendi açılarından bahsettiğim hikayeyi anlatıyor.
Hoşdere Caddesi'nde boşandığı eski eşi tarafından silahla vurularak ağır yaralanan Pelin Ceylan için aynı caddede düzenlenen eylem polis direnişi ile karşılaşıyor.
@kesfsever
zeynep hanım mahallede değiliz, sakin olun. kendinizi feminist olarak tanımlamamanıza sevindim en azından. beni sadelik değil kadınların nasıl görünmesinin “makbul” olduğunu söylemeniz rahatsız etti. bunun üzerine düşünürüm tabi, siz de düşünün ama biraz isterseniz.
sevgilimin annesi ile uzun yola çıktık, kesin hoşuna gider diye erkin koray'lar, nalan sana sevgilim ol mu dedim'ler açıyorum sırayla. bir anda "bilgeciğim" dedi, "bir şey rica etsem? maneskin i wanna be your slave açar mısın?" dedi. TÜRKÜCÜ gibi kaldım kadının yanında.
bembeyaz koltuk aldık arkadaşlar bemmmbeyaz. üç kedi, iki biz ve çokça dostun barınacağı eve bemmmbeyaz. yani eşyanın kölesi oluşumu izlemeye hazır mısınız?
hayatın hiçbirimize hiçbir şey borçlu olmadığı düşüncesi inanılmaz rahatlatıcı geliyor. aksi halde bir mağdur gibi yaşıyorsun. hayattan alacaklı hissettiğin için hayat ile ilişkin de zedeleniyor. istediğin kadar akıllı, yetenekli, vicdanlı, erdemli ol. hayat sana borçlu değil.
değiştim, geliştim, akıllandım ve büyüdüm. birileri beni hayal kırıklığına uğratınca “hmmm, benim zihnimdeki kadar yakın değilmişiz” diyorum ve samimiyet puanını düşürüveriyorum. karşı tarafa enerjimi de bu puan minvalinde harcıyorum. bu puan dahilinde hayatıma dahil ediyorum.
fotoğrafçı fotoğraflarımızı gönderdi. hemmmen paylaşıyorum ama yeter artık senin dış çekim fotoğraflarından bize ne demezsiniz di’mi? demezsiniz demezsiniz. aşk kıroluktur ve her gelin biraz da kekodur ne de olsa…
sevgilimin annesi henüz sevgilim bile doğmadan çocuk doktoru olarak uzmanlığını alınca kendisine van’da bir antikacıdan bu kutuyu hediye almış. bugün bana hediye etti. hem bu kadar estetik hem bu denli anlamlı bir hediye almamıştım daha önce🥹🥹
@kesfsever
siz umrumda değilsiniz başlığı altında belirttiğiniz iyi niyetin bir yazar olarak gerçekten iyi dilek anlamına geldiğini düşünüyorsanız, söyleyecek pek de bir şey kalmıyor. yaşım pek de küçük değil, bu imanız söyleyecek başka bir şeyi olmayan birinin işareti gibi geldi bana da.
istanbul’da yaşayan ya da yolu düşen arkadaşlar beşiktaş akaretler dcey mağazasından elbise denemek için kabin randevusu alıyorsunuz üst katta iki tane wassily chair var orada oturup deneyebilirsiniz jskajsjs daha nasıl yardımcı olabilirim bilmiyorum…
ankara nitka kafe’deki (mesnevi cad.) şu kahveyi denemelisiniz ya, hayatımda içtiğim en iyi kahvelerdendi. 80 gramı 350 tl, bu lükse alışmamak için eve almadım sabırla tadını unutmayı bekliyorum jhsjshsjs
beni kelimenin tam anlamıyla on ikiden vuran o derleme. 55 ünlü psikoterapistin seans odalarının dizaynlarını gösteriyor. sırasıyla: donnel b. stern, henry zvi lothane, kirkland c. vaughans.
kedi eşimden mama istiyor, eşim hayır şimdi olmaz sonra dedikçe mik mik itiraz ediyor, eşim babayla böyle konuşulmaz, nereye gidiyor bu şimdiki kedi gençliği diye kediyi azarlıyor, bir yandan da yemek hazırlıyoruz. hayat çok güzel.
çok uzun süre bekledim. psikolojik sorunlarım, geceleri doğru düzgün uyuyamamam, düzensiz ve gereksiz hislerim meyvesini vermiyor. sanatçı falan olamıyorum. terapiye, antidepresana ve melatonine başlayacağım.
pinterest şarap içen kedi çizimlerinden nerelere gittim, nasıl duygulandım. lisedeyken penguen’de “böyleyken böyle” diye bir karikatür serisi vardı,
@semracan
iki kedili günlük yaşamını anlatıyordu. resmen bağımlısıydım. sonra derleme kitabı çıkmıştı da zevkten bayılmıştım.
şokopop’un huysuz ve tatlı belgeselini izledim. özellikle bir ayrıntıdan o kadar etkilendim ki. seyfi dursunoğlu, namıdiğer huysuz virjinimiz, o zamanlar hem maddi hem manevi olarak çok kötü durumda olmasına ve lise arkadaşı olan zeki müren’in, kendisine sistematik dalkavukluk
tuttttuuukkkkk🏡🏡🥳🎉🍾🗝️💘🗝️🗝️💘🗝️🎉🎉bir dileğim daha gerçek oldu portakal çiçeği parkı ile komşu olmak. artık her sabah portakal çiçeğinde koşudayım🏃♀️🏃♀️🏃♀️🏃♀️
bi evi görmeye geldim kapıda emlakçıyı bekliyorum apartmandan bangır bangır caz müzik sesleri geliyor bu ev benim evim dua edin taşındıktan bir saniye sonrasına tahliye taahhüdü imzalamamı istemesinler de tutuvereyim şurayı.