Oğlanı okulun partisine götürdüm. İngiliz bir anne asyalı bir babaya 'umarım ülkenizdeki salgından etkilenen yakınınız yoktur' dedi. Adam da 'ben Japon'um' dedi. Sonra adama dedim ki, 'ben de Türk'üm deyince deveye biniyoruz sanıyorlar.' Japon dönüp dedi ki, binmiyor musunuz?
Oğlum çok kudurduğunda sakinleşmesi için odasına gönderiyorum ve Mozart dinletiyorum. Sonuç hiç beklemediğim şekilde iyi. Sabah uyandığında "piyano açma babacağım, çok uslu olacağım" dedi. Affet bizi Mozart.
ofise vegan yemekler de pişirebilecek aşçı alınıyor, görüşmeye gelen teyzeye durum anlatılıyor, çoğunluğumuz vegan, ona göre pişirmen gerekiyor vs. teyzenin yorumu;
geçen çalıştığım yerde de soğan yemiyorlardı, ben her gün az az koyup arttırarak hepsini soğana alıştırdım.
on yıl önce londra'da bir sci-fi film festivalinde tanıştığım değerli eşim az önce ipad'i bana uzatarak şöyle dedi, "oğlana uzaylı muzaylı bir şeyler aç"
Oğlum çok -ama gerçekten çok konuşuyor- konuşmaktan yorulunca da evin içinde ağzında düdükle geziyor, düdük öttürüyor. Nasıl bir belaya bulaştık yarappim? Gürültü yapmıyorsa varolmadığını düşünüyor herhalde, bilemiyorum.
Bir süredir oğluma tam zamanlı olarak bakıyorum. Salataları çok güzel yapıyorsun babacığım diyor. Annesine de demiş ki salatadan başka bir şey yapamıyor.
Oğlana akşam yemeklerinde sarımsaklı yoğurt yedirdiğimde yirmi dakika erken uyuyor. Dört gündür devam ediyor bu durum. Denek bugün sarımsaklı yoğurt istemediğini belirtti. Böyle bir seçeceği olmadığı kendisine nazikçe hatırlatıldı.
yaşlı ve hayli kilolu komşu teyzem marketten çıkmış, çok yüklenmiş, sallana sallana yürüyor. torbalarını alıp eve kadar eşlik ettim. kilolarından ve sıcaklardan yakındı. bir saat sonra kapım çaldı, bana kızartma getirmiş. iki şey bulaşıcıdır, iyilik ve şişmanlık.
Radyoda çok güzel bir Mercedes reklamı dinledim, arabaya Siri gibi bir şey koymuşlar. Dialog şu;
- tell me a joke
- i am sorry, my engineers were german
Londra'da büyük bir parka gittik, oğlan koşup uzaklaşınca eşim seslendi;
Don't go far sweetheart.
Oğlan daha da uzaklaşınca bir daha seslendi;
Come here darling.
Ama oğlan iyice gözden uzaklaşınca dayanamayarak bağırdı;
BURAYA GELSENE LAN EŞŞOLEŞEK
Korkunç bir anne baba jenerasyonuyla karşı karşıyayız. Sıfır emekten maksimum şov çıkartmaktan başka işi olmayan bu kuşağın başı çok ama çok ağrıyacak.
Vakit geçirmek için film izleyeyim dedim, beklediğimden güzel çıkınca eşimle izlerim diye kapattım. Benzeri dışarda ummadığım kadar lezzetli bir şey yendiğimde oluyor. Paket de yaptırıyorum. Başka türlü gitmiyor.
ailece kahvaltıya geldik. hanım hem yiyor hem de oğlanla ilgileniyor;
portakal suyu ister misin oğlum, babası portakal suyu söyle.babası bal iste, simit iste babası, çişin geldi mi oğlum babası tuvalete götür.
tuvalette;
BABACIM BEN ANNEMİ ÇOK SEVİYORUM.
elidor'un "saçı uzun aklı da uzun" sloganı hakkında ne düşünüyorsunuz? bence unutulmaya yüz tutmuş aşağılayıcı bir cümleyi öyle ya da böyle hatırlatıp yeniden piyasaya sürüyor. kişisel görüşüm: skandal.
Siyasetçileri neden seviyorsunuz hiç anlamıyorum. Bunları hep eleştireceksin, hep hırpalayacaksın. "Bir açığı yoksa da kesin vardır da ortaya çıkmamıştır" diye yaklaşacaksın. Sonra git yine oyunu ver bak ona karışmam. Siyasetçi sevilir mi ya.
Geçen gün İngiltere'ye dönerken aşırı konuşunca bana fenalık geldi. Bir süre konuşmasını yasakladım. Londra'da bavulları bekliyoruz, bavulu görürsem haber vereyim mi dedi, tamam dedim. Sonraki on dakika:
"Şu gelen bizim değil baba. Şu da değil. O da değil. Değil babacım."
merhaba arkadaşlar yanlış anlamayın dilenci değilim, sizden küçük bir ricam olacak: delirttiğiniz insanı akıllı olmaya zorlamayın. bozdunuz artık bitti.
hayalimdeki filmde baş karakter filmin ortasında ölüyor.
izleyiciler "hayır, o ölemez" diyor.
ama ölüyor.
izleyiciler "o ölürse film biter" falan derken
film de bitiyor. dakika 47.
izleyiciler homurdanıyor.
yönetmen sahneye çıkıp "şimdi siktirin gidin buradan" diyor.
Wuan'da uzun süredir evlerine kapanan çocukların eğitim hayatlarına devam edebilmeleri için bir app geliştirilmiş. App üzerinden online dersler ve ev ödevleri verilince çocuklar organize olup app'e 1 yıldız veriyorlar ve app store'dan kaldırılmasına sebep oluyorlar.
Şık haraket.
Amcamla 9 yaşındayken tanıştım. Almanya'dan kesin dönüş yapmıştı. Çok kanım kaynadı, sevinçten Michael Jackson dansı yaptım. Amcam bana sarılıp ağladı. Beni zihinsel engelli sanmış.
tcdd'yi arıyorsun, bekleme müziği "kara tren gecikir." kötü hizmet kurumsal olarak içselleşmiş. yapsana şunu tren gelir hoş gelir... işte istediğim türkiye bu.
bedelli gün 1:
- yetkili biriyle konuşabilir miyim lütfen ya sinir oldum valla
- buyurun beyefendi
- en yetkili siz misiniz?
- tuğ generalim
- yani?
- buradaki en yetkili kişiyim, evet
- bakın beyefendi, wifi şifresi istiyorum yok diyorlar böyle rezalet olmaz
Evden eğitimin umulmadık bir faydası keşfedildi. Çocuklarının üstün zekalı olduğu sanrısına kapılıp pedagoga yönelen ailelerin sayısında keskin bir düşüş olmuş.
on yıl önce norveç'te balina katliamına karşı direnirken tanıştığım değerli eşim az önce ipad'i bana uzatarak şöyle dedi, "oğlana balıklı malıklı bir şeyler aç"
oğlanla parka geldik, bizden başka kimse yok. oynadı, kudurdu, sonra bir çocuk daha geldi, arkadaş olalım mı ' dedi bizimkine, oğlan yanıma geldi, burası çok kalabalık oldu, gidelim baba dedi. yabani yavrum.
Küçükken nefret ettiğim bir çocuk tipi vardı, kaydıraktan tırmanarak kaymak isteyen çocukların önünü tıkayan, eğlencelerini piç eden çocuk. Allah bana böyle bir evlat nasip eyledi.
otobüse kart basarken şoförün tipine şöyle bir bakarım. yolda tek elimle mi tutunayım, yoksa iki elimle mi? tip söyler bana bunu, nasıl bir şoför olduğunu söyler. bazen öyle ümitsiz bir tiple karşılaşırım ki yolda hiç tutunmam, kendimi direk allah'ın kollarına bırakırım.
marmaray'a bineceğim, kapılar açılmadan kenara çekildim, inen bir delikanlı dedi ki, isyankâr bir tonda, sabahtan beri marmaray'la yolculuk ediyorum, bir tek sen kenar çekildin abi dedi. ben de zaten ingiltere'ye taşınıyorum dedim.
Patronla yemeğe çıktık, dana şinitzel istedi ama bitiremedi. Garson paket yapayım mı dedi, yapma gerek yok dedi bu, yapsaydınız köpeğe verirdim dedim, yaptırdık paket. Benim akşam yemeğim çıktı, hanımla oğlan da bir şeyler ayarlasınlar. İşte benim için Black Friday bu.
Evlendiğimizde eşime dedim ki benim en sevmediğim şey akrabadır, sakın ha eve akraba falan çağırayım deme. Bir gün eve bir geldim ki kardeşleri gelmiş. Ne yapayım, geldiler diyor. Akşam yemeğinden sonra striptiz yaptım. Bir daha da kimse gelmedi. Ben de böyle bir adamım işte.
Annemle babamı almak için havaalanına gitmeden önce oğluma "bugün sana çok büyük bir sürprizim var" dedim. Sekiz aydır görüşmüyorlar, ülkeye girerken aksilik falan çıkar diye geldiklerini söylemedim. Akşam eve gelince sarıldılar falan, sonra oğlan dedi ki "sürpriz nerede?"
eşim beni ayakta gördüğü anda benden bir iş istiyor. askerdeki komutanımda da vardı bu huy. başlarda kızıyordum ama artık önemsemiyorum. ne isterse yapıyorum. çünkü komutanım beni böyle terbiye etmişti.