Süleyman Soylu’nun tepkisi, Ümit Bey’in haklılığını bir kez daha ortaya koydu.
Bırakın düzensiz göcü yönetmesi, bu tıynetteki bir içişleri bakanının varlığı bile beka sorunudur. Çünkü en önemli beka tehdidi toplumsal barışa yönelik olandır!
Sinan Başkan’ı ebediyete uğurladık. Azmettiricileri bilmiyoruz ama suskun kalanlar tanıdık. Bu suskunluk, katillere cesaret verenin kimler olduğunu ortaya koyuyor açıkça. Varsın kafasını kuma gömsün birileri; tarih onları işbirlikçi olarak hatırlayacaktır.
MHP yönetiminin beka sorununa dönüşen düzensiz göçle ilgili en ufak bir çalışması var mıdır?
Varsa açıklasınlar. Eğer yoksa;
‘bir milliyetçi partinin birinci önceliği bu konu değilse; nedir? ‘ sorusunu sormak en doğal hakkımızdır.
“Ülkücülük MHP’de olur!” diye diye, MHP’de ülkücülüğü öldürdünüz. Evet, Ülkücülük MHP’de olmalıdır fakat ülkücülerin yönettiği MHP’de. Sizin klişeniz ise çoktan ‘Ülkücülük MHP’de ölür’ e dönüşmüş; farkında değil misiniz?
Devlet Bey boş konuşmaz; demek ki, Mansur Bey yeni cumhurbaşkanı:)
Daha evvel de Tayyip Bey’in ensesindeydi nefesi. Onun nefesinin ne kadar kuvvetli olduğunu biliyoruz.
Sanırım her ülkücü Süleyman Soylu’yu kıskanmıştır. Çünkü bugüne kadar hiç bir ülkücü,
Devlet Bey tarafından bu kadar içten ve hararetle savunulmamıştır.
Biz ‘MHP’yi eleştirmiyoruz. Kan ve gözyaşı ile yazılan bir destandır MHP. Biz, yönetimi eleştiriyoruz; yarım asrı aşan birikimi, sarayın müştemilatına razı olup siyasal İslam’a peşkeş çeken ve ülkücüler arasına husumet tohumları ekenleredir eleştirimiz.
Bugün MHP’den tekrar ihraç edilmişim. Atila Kaya ile birlikte yeniden ihraç edilmemden büyük bir gurur duydum.
Devlet Bey sonrasına hesap yapanlara, Allah’ın ve tarihin de bir hesabı olduğunu hatırlatmak isterim.
Üç Sürmeneliyi Of’ta bir güzel dövmüşler. Mahkemede Oflu Hoca şahit, kavganın nasıl başladığını anlatıyor: “Kırk Ofli yapayalnuz, üç Sürmeneli’nin cümlesi orda idi” . Ne zaman bir yandaşı dinlesem, aklıma hep bu fıkra gelir,
Anadoluyu fetheden atalarımızı, mülteci sürüsüyle eşitlemek, Türklüğü yapılmış en ağır hakarettir.
Kendilerini Türk milliyetçisi olarak tanımlayanlar, bu rezilliğe tavır koymayacaksa, neye tavır koyacak?!
Bir MHP yöneticisi bu denli kontrolsüz sığınmacıya ve bu sığınmacıların hakaretlerine nasıl tavırsız kalabilir?
Bizim bilmediğimiz neyi biliyorlar ve bu ne menem bilgidir ki, kanlarını uyuşturabiliyor.
Ayrıca, Türk’e hakarete sessiz kalmak nasıl bir ülkücülüktür; merak ediyorum.
Devlet Bey davaya ömrünü vermiş de, milyonlarca ülkücünün verdiği ne? İstanbul’da utanmazca yuhalattığınız Atila Kaya’nın, Yenimahalle’de saldırdığınızAbdüssamed’in, Mehmet Gül’ün ve Mustafa’nın ödediği bedellerin zekatı eder mi Bilge Lider’in ödediği bedel?!
Beyni ihvan düşüncesiyle iğfal edilen insanların gafleti anlaşılabilir belki. Ancak kendini Türk milliyetçisi olarak tanımlayanların bu örtülü işgale sessiz kalmaları ve hatta desteklemelerini tarih, gaflet değil, ihanet olarak yazacaktır…
“Ülkücülük MHP’de olur” sözünün tersinden okunuşu, ‘MHP’de ülkücülük yapılır’dır. Siz önce MHP’de ülkücülük yapın, sonra Başbuğumuzun sözünü söyleyecek yüzünüz olsun!
Çanakkale’de şehit düşen Halep’liyi Arap sanan ahmaklarla dolu ülkemiz. Türk düşmanları bu ahmaklar sayesinde mevzi kazanıyor.Gönül Coğrafyasıymış. Biz kavgayı kendini Türk hissedenlerle birlikte verdik; Türk’e gönül verenlerle birlikte. Bugün düşman olanlar, dün de düşmandı.
Yeni misyonları, ‘Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı’ tanımak, anlamak ve anlatmak olan insanlardan ülkücülük dersi alacak değiliz.
Herkes kendi ‘misyonu’yla ilgilensin!
Bugünkü MHP ilgi alanım dışındadır.
İçinde şekillendiğim Ülkücü Dünya Görüşü’ne bağlılığımı, ömrüm olduğu müddetçe sürdüreceğim.
Ülkücülük üzerindeki değerlendirmelerimi sadece beraber yürüdüğüm ülküdaşlarımla tartışırım.
İradesini ipotek etmişlerin hezeyanları umurumda değil!
Demek ki tivit atmayı biliyorsunuz. Bana edecek o kadar lâfı buluyorsunuz da, güpegündüz toprağa düşen ülküdaşınız için bir taziye yazmayı beceremiyor musunuz?!
Hâlâ utanmadan ülkücülük üzerine ahkâm kesiyorlar. İki küçük kız çocuğunun babasının ölümünde vicdanlarını emir komuta içine hapsedenlerin, değil ülkücülük üzerine, insanlık üzerine bile konuşmaya hakları yoktur!
Bir kula kayıtsız şartsız itaat Allah’a şirk koşmaktır. Biz kullara kulluk yaparak şeref kazanmaya çalışanlardan, değiliz elhamdülillah!
Onlar, liderlerine itaat ederek şeref kazanmaya devam etsinler!..
Israrla anlamak istemiyorlar. Mesele sadece kimin, nasıl vurduğu değildir. Güpegündüz şehit edilen bir ülkücüye yetiştiği kurumun sahip çıkmamasıdır. Bu sessizliktir insanları çileden çıkartan, emir komutanın cenderesinde hapsedilen vicdanlaradır isyan.
Gidiyorsunuz. Sizin devriniz kapanıyor artık. Gelecek sevgi dilinin olacak, demokrasinin ve kardeşliğin. O beğenmediğiniz, hiçbir yere layık görmediğiniz ülkücüler bunu başaracak; göreceksiniz.
“21.y.y Türkeş ideali” çizgisinden, “Sayın R.T. Erdoğan’ı tanıtınız…”a.
Sonra da davadan dönen biz oluyoruz; öyle mi?
Yeni davaları mübarek olsun!
Bizim asla anlayamayacağımız(!) derin ‘misyon’ları da…
O meşhur devlet aklı(!) bizi Suriye bataklığına sokan, çözüm saçmalığına mahkûm eden, devletin en hassas kurumlarını ‘FETÖ’ye teslim eden akıl değil mi?
Sonra da “Korkmayın!” diyorsunuz…
Bu akıldan korkmayanın ya aklı yoktur ya da devlet hassasiyeti.
Bozkurt en güçlü olduğu için bizim sembolümüz değildir. Üç ayıya gerek yok, bir büyük ayı da yenebilir bir kurdu. Fakat bozkurtu bizim sembolümüz yapan burnuna halka takılıp oynatılamamasıdır...
Siyasal islâmcılarla ayetler üzerinden mücadele edemezsiniz. Buradan sonuç alınsaydı Hz. Ali ve Hz. Hüseyin başarırdı. Siyasal islâmcılar, ayetleri ihtiyaçlarına göre kullanmanın üstatlarıdır; işlerine gelmediğinde de yok farzetmenin.
Ayetlerle alay edeni ben mi büyükelçi atadım?
Israrla tekrar ediyorum: Siyasi yönüyle ülkücülük, Türkiye’yi yönetme istek ve iradesinin adıdır. Ve kendisini Cumhurbaşkanlığı’na layık görmeyen birinin en son kullanacağı sıfattır.
‘21.yüyyıl Türkeş ideali ve 2023 Lider Ülke Türkiye”’den, ‘Adayımız muhterem Recep Tayyip Erdoğan’a... Sonra da dâvâya ihanet eden biz oluyoruz; öyle mi? Haydin işinize!
Cemal Enginyurt’taki değişim, baskı altındaki zihin ile özgür kalmış birey arasındaki farkın göstergesidir.
Ülkücü, yutkunmadan konuşmaya başladığında farkını ortaya koyuyor.
Demek ki, yapılacak bellidir: Zihnimize vurulan zincirlerden kurtulmak.
MHP’lilik salt üyeliğe indirgenmiş bir bağlılığı içermez. 95 yılına kadar MHP üyesi değil fakat MHP’liydim. Şimdi bir sahte belgeyle üyeliğim iptal edildi. Bilinmelidir ki Genel Başkan dahil, MHP’liliğimi elimden almak kimsenin haddi değildir.
Ülkücülüğün MHP toprağında ve ikliminde filizlenip yeşerdiği doğrudur. Ancak bugün yapılanların bize öğretilen ülküyle bağdaştıramıyorum.
Kimseyi yargılamak haddim değil. Söylediğim; aynı ülküye inanmadığımızdır.
Onun için, bizim ülkümüz bize, saraylıların ülküsü kendilerine…
İsveç hükümeti Kur’an yakılmasına göz yummuş; siz bir müslüman Türk çocuğunun cuma çıkışı şehit edilmesinin üstünü örtüyorsunuz. Söyleyin; kim İslâm’a daha çok zarar veriyor?
Seninle dost olmak ayrıcalıktı. Sen ülkücülüğün en saf haliydin. Karşılıksız ve tavizsiz ülkücülüğünle gelecek nesillerin kandili olarak yaşamaya devam ediyorsun.
Ruhun şad olsun sevgili arkadaşım.
“Oyları bölmeyin!” sözü seçmene yapılmış en ağır hakaretlerden biridir.
Seçmen mal mı, tarla mı, miras mı?
İradesi olan, nasıl oy vereceğini de bilir. ‘İktidar karşıtı oylar bende toplansın’ demek, seçmeni kendine mahkûm etmek ucuzluğudur.
Herkes biliyor sıkıntının kaynağını. Kini körükleyeni herkes biliyor. Sevgisizlik aşılıyanı, hakaret dilinin mimarını herkes biliyor. Bizlere akıl verecek yerde, ona gitsinler; ‘sev’, ‘Ülkücüleri sev, ayrıştırma, birleştir.’ desinler…
HüdaPar’ın Hizbullah’la ilişkili olup olmaması değildir mesele, mesele sahip olduğu dünya görüşü ve cumhuriyetin kuruluş ilkelerine olan bakışıdır. Bunun farkında olmayan bir Türk milliyetçisi önce kendi dünya görüşüyle yüzleşmelidir.
Şimdiye kadar bütün öğrendiklerimiz değiştirilmiş. Dün söylediklerimizle tamamen çelişen bir tavıra zorlanıyoruz. Ve bu bizden “ülkücülük” adına isteniyor. Oysa bize öğretilen ülkücülük bu değil!
İstanbul’da ne İmamoğlu ne de Kurum ilgi alanımda. Orada Azmi Karamahmutoğlu var. Aklımızla alay edercesine İstanbulumuzu göçmen istilâsına maruz bırakanlara karşı sert bir Türkçü duruşu elzem görüyorum. Seçim sonucunda bu duruşa çok ihtiyacımız olacak.
Sosyal medyada iki fotoğrafli profil sahibi MHP’lilere hayranım. Ancak merak etmiyor değilim; ittifak bozulduğunda, o profilden Devlet Bey’in fotoğrafı mı düşer, Tayyip Bey’in mi?
Sıkça ve çokça sorulan sorulara cevap sadedinde belirtmeliyim ki; Devlet Bey ile 2016 öncesi ayrılığım yönetim anlayışı noktasındaydı. Bugün ise buna ilâveten ideolojik birlikteliğimiz de ortadan kalkmıştır.
Önceleri fikri doğru, yöntemi yanlıştı, bugün ikisi de yanlış.
MHP’nin ülkücü görüşten uzaklaştığı iddiamı, bizzat ülkücü teoriye dayandırıyorum.
Ülkücü teori, ülkeyi kendi kadrolarımızla bizzat yönetmeyi vaaz eder.
Oysa bugün, sadece iktidarın her dediğini onaylama misyonuna bürünmüş bir yapı var karşımızda.
Eserinizle övünebilirsiniz! Bir zamanlar “MHP kapatılsın” diyen ve köşelerinde adresler yayınlayarak arkadaşlarımızı hedef gösteren Aydınlıkçılar şimdi de MHP’yi savunma adına bizleri hedefe koyuyor, ne diyeyim; “baht utansın!”
Ateş çemberinden geçtiğimiz günlerde biz oradaydık. İtlerin bile kimsesizliğimize güldüğü günlerde biz oradaydık. Hareketi yeniden ayağa kaldırırken de. Siz, emeğimizi ve sevgimizi Saray kapılarına bıraktınız. Kimin, kimde hakkı olduğu tarihin ve vicdan sahiplerinin malûmudur.
Türk milliyetçileri bünyelerinden çok büyük tarihçiler çıkarttı, siyasi ümmetçilerin ise menkıbecileri oldu sadece. Geçmişi değerlendirme ölçütlerimiz aynı değil ki, gelecek tasavvurunda buluşabilelim onlarla.
Kandil mesajında süslü kelimeleri sıralamak yerine emrindekilere, “İnsanlara iftira atmayın; hakaret edip sövmeyin!” demek çok daha islamî ve kandilin ruhuna ugun bir davranıştır...
Hep merak ederim, ‘ülkemizin güvenlik dışında millî konuları yok mu’ diye. Mesela; ekonomi, eğitim, tarım, kültür, sanayi konularında MHP’nin katkılarını cidden merak ediyorum!
Kazakistan’da, hükümet ekonomik başarısızlık nedeniyle istifa etmiş; sevindim.
Demek ki istifa etmeme yüzsüzlüğü, Türklüğümüzden kaynaklanmıyormuş, genetiği değiştirilmiş ‘tür’lerin özelliğiymiş bu erdemsizlik.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ile ‘dinci’ tayfa arasında doku uyuşmazlığı vardır ve bu uyuşmazlık Türk ismine duyulan alerjiyle kendini belli eder. Bu alerjinin belirtisi buldukları her fırsatta kaşınmalarıdır.
Bu vurdumduymazlığınız, acımasızlığınız, vefasızlığınız ve utanmazlığınızla size değil oy vermek; her alkış ve her selâm , Sinan’a ve mazimize sıkılan bir kurşundur.
Devletin bakanına ismiyle hitap ve hakaret edilmez, bakanlık önlerinde eylem yapılmaz, fakat ömrünü davaya adamış, gençliğini hapishanelerde çürütmüş ülkücülere her türlü iftira ve aşağılama yapılır; Başbuğ’u anma toplantıları basılır, öyle mi?
Bardağın içindeki su boşaltılıp içine zehir konduğunda o artık zehir bardağıdır. Bardaktaki suyu döküp zehir dolduranlar “İçin!” diyorlar; siz ki yıllardır bu bardaktan su içmeyi savundunuz!’ Hayır! Biz içindeki berrak suyun davacısıyız, bardağın değil!
Yıllardır”Kurtuluş Savaşı kurgudur” diyenler 15 Temmuz’da imtihan oldular; iki günlük meydan direnişlerine birileri “kurgu” deyince zorlarına gitti. Umarım anlamışlardır, Milli Mücadele’ye attıkları iftiranın ne büyük alçaklık olduğunu...
Metin, can yoldaşım. Tam 25 yıl oldu. Önce Ferhat’ın kara haberi geldi, sonra senin. Ne acılar çektirdiler sana, şahidiyim. Her şey kötüleşerek devam ediyor. Hakları ölünce teslim ediliyor ülkücülerin. Bizler de sessizce ölümü bekliyoruz hakaretlerden kurtulmak için.
Bir ülkenin bekası salt eşkiya ile mücadeleye indirgenemez.
Yolsuzluk, hukuksuzluk, devasa bütçe açıkları, yoksulluk ve keyfi yönetim de o ülkenin bekasını tehlikeye sokar.
Özel Güvenlik Şirketi gibi değil de siyasi parti gibi işleyen her yapı bu gerçeği görür.
Kurtuluş Savaşı’nda bize para gönderenler vatanımızı savunalım diye göndermişler; bırakıp kaçarken yol harçlığı yapalım diye değil.
Biz de onlara yardım edelim ; ülkelerini savunsunlar…
“Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz her şeyden önce yüksek vasıflı Türk olmaya mecbursunuz” Yeni bir yola çıkarken aramamız gereken ilk ölçüt bu olmalı.
Ülkücü kılığına girmiş ‘reisçi’leri tanımak için yeterince tecrübeye sahibiz. Yazılarıma yorum yaparken ülkücü rolü yapmayın; komik oluyorsunuz.
Ülkücülerin tüm eleştirileri kabulümdür; hiçbir kuvvet onlara düşman edemez beni. Gayretiniz boşuna!
Bu ülkeyi HDP’liler bölemez!
“Türk Milleti” kavramını anlamazlıktan gelen ve “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünden etnik çağrışım çıkartan siyasal İslâmcılar ve köksüz liberal zihniyettir asıl bölücülük tohumunu uhdesinde barındıran ve eken!
Gaffar Okan’ı rahmetle yâd eden ülkücüler, tercih sizin. Ancak hatırlatmak isterim ki Raci Tetik de Kıbrıs Barış Harekâtı kahramanıydı. O da rahmet ister sizden,ihmal etmeyin sakın!..
Bir anamız daha göçtü. Şehit edilen bir eş ve idamla yargılanan bir evâdın acısını yaşadı. Hapishane kapılarında bekledi yıllarca oğlunu.
Başta Atila Başkan olmak üzere, çocukları ve sevdiklerine baş sağlığı dilerim, ruhu şâd, mekânı cennet olsun…
Bu toprakların Türklüğü ve Türklerin hâkimiyeti savaşla kazanılmış bir haktır! Bunu kaldırmak isteyenler bizimle savaşmayı göze alacaklarsa; hodri meydan!
Biz ülkücülüğümüzü Başbuğ’a borçluyuz. Buna rağmen yeri geldi o dönemde yapılan kimi uygulamalara muhalefet ettik.. Şimdi birileri, genel başkanlığını bize borçlu olan birine kayıtsız şartsız itaat etmemizi bekliyorlar; çok beklerler, çok...
Bir Türk milliyetçisi olarak bırakın HDP’yi, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözüne mesafeli duran ve Türk adından rahatsızlık duyan hiçbir görüşü meşru kabul etmem mümkün değildir,
onları meşru görenle siyaseten birlikte olmam da.
İçeri girmek isteyen mi var da surda gedik açtırmayacaksınız?!Bütün gedikleri kapatıp kendiniz çalıp kendiniz oynayın!
Vicdan sahipleri çoktan çıkıp gitti, okumayı bile beceremediğiniz şiirlerinizle, iç kaldıran hamasetinizle, debelenip durun!
Başbuğ’un “Ülkücülük MHP’de olur “ sözünü tekrarlayanlar, keşke onun ülkücülük tanımını da öğreselerdi. Belki o zaman şu an MHP’deki siyasetin ülkücü siyasetle alâkasının olmadığını anlarlardı.
Sosyal medyada en çok güldüğüm tipler: Ülkücülük taklidi yapan ‘cumhur eklemeleri’.
Hele bunların bizlere ülkücülük dersi vermeye çalışmaları yok mu! Komikler; gerçekten çok komikler!
Süriyelileri savunma adına, Türklere “Çıkın gidin!” diyenlerle, Balgat siyasetini eleştirenlere ‘düşün bu hareketin yakasından’ diyenler arasında utanmazlık ve arsızlık noktasında hiçbir fark yoktur.
“Aşık olan alacağını almıştır”; biz de ülkücü olarak alacağımızı aldık elhamdülillah. Muhteşem bir liderin takipçileri olduk ve bu ülkenin en fedakâr çocuklarını tanıdık, bu bize yeter...
Türk milliyetçileri büyük bir fikir savaşçısını kaybetti; M. Fatih Doğrucan Hoca’yı ebedî âleme uğurladık. Hayat mücadelesi de fikrî mücadelesi kadar çetindi. Ruhu şad olsun!
Siyasal ümmetçilerin Türkçülük yapmalarını kıskanmıyoruz elbette; endişemiz değerlerimizin kirletilmesinde.
Ülke içinde Türklüğü parçalama peşinde koşanlar dünya Türklüğünü birleştirmeye çalışıyor öyle mi?
Güdürmeyin insanları!
Merhum Sinan Ateş, ölünceye kadar MHP ve Devlet Bey’e sadık kaldı. Bugün adalet peşinde koşan eşi Hanımefendi adaletin tecellisi için her meşru kapıyı zorlarken, MHP’ye uğramıyor. “Bu cinayetle ilgimiz yok”diyenler için bu durum bir şey ifade etmiyor mu?
Ülkücüyü ülkücüye düşman etmek, tek düşünceye hizmet eder:Ülkücü Hareket’i bitirmek. Yıllardır gayenizin farkındayız, ancak asla başaramayacak, ülkücüye duyduğunuz kinin içinde boğulup gideceksiniz...
Ey emniyet yetkilileri,
Başbuğ’u anma toplantısında saldırıya uğrayan sizin şeref ve haysiyetinizdi? Devletin vatandaşın emniyetini sağlama vazifesi saldırıya uğradı orada.
Dün fetöcüler de böyle cüretkârdı, ibret alın!..
Doğru soru şudur: Türk milliyetçileri neden sadece güvenlik kadrolarında varlar?
Neden kalkınma ve eğitim faaliyetlerinde milliyetçi dokunuşlar göremiyoruz.
Milliyetçilik, sadece yurt savunmasıyla sınırlı bir fikir midir?
Devlet Bey’in kaçak göçmenler için söyledikleri olumludur, ancak kendisi bir muhalif lider değildir. Bu yüzden sözlerinin anlamlı olabilmesi için, gerekli yaptırımların yürürlüğe konması şarttır.
Aksi durum, gaz almanın ötesine geçmez!
Bana tuzak kurabilirsiniz; her türlü kalleşlik yapma gücünüz ve meşrebiniz var; buyurun yapın!
Fakat beni korkutarak susturmayı ve ülküdaşlarıma düşman etmeyi başaramayacaksınız; ne kadar zorlarsanız zorlayın onlara, dâvâma ve ocağıma sevgimi her zaman muhafaza edeceğim.
Ülkücülüğün en belirgin vasıflarındandır; “yutkunmadan konuşabilmek.”
Haksızlığa, yoksulluğa, yolsuzluğa karşı sesini çıkaramayanların ülkücülüğü,
yakaya iliştirilmiş bir kimliktir sadece.