“Türkçeden Arapçayı çıkarsanız ne kalır?” sorusuyla dilimizi ve onunla taşıdığımız milli kültürümüzü küçümsemeye kalkanlar çapları el verirse Kutadgu Bilig’e bir baksınlar. Ya da eser üzerine çalışmalara göz atsınlar. Vicdanları körelmemişse gerçek onları tüm görkemiyle selamlar.
Eski Türkçede “yenmek, üstün gelmek” karşılığındaki fiil ‘utmak’ olup günümüzdeki ‘utku’ yani “zafer” sözü buradan türetilmiştir. ‘utmak’ fiilinin Türkiye Türkçesindeki aldığı yaygın şekil ise ‘ütmek’tir. Dokuz Eylül, Türk’ün Yunan’ı İzmir’de üttüğü gündür. Kutlu olsun.
“Seküler Milliyetçilik” kavramını İslam öncesi Türk tarihiyle destekleme eğilimindeki arkadaşlar bilmelidirler ki bu alanın en önemli kaynağı olan Köktürk Yazıtları seküler metinler değildirler. Tanrı’nın adıyla söze başlar, hükümdarlık erkini Tanrı’ya dayandırırlar.
Eski Türklerde ad üç şekilde taşınırdı. Doğumda verilen ada ‘oglan atı’>“çocukluk adı”; hak edilerek alınan ada ‘er atı’>“erlik adı”, millete ve devlete hizmetle kazanılan ada ‘ayag atı’>“saygınlık adı” denirdi. Onun oglan atı “Mustafa”, er atı “Gazi”, ayag atı ise “Atatürk” idi.
Eski Türkçede doktor için en yaygın adlandırma ‘otaçı’dır. Bunun yanında ‘atasagun’ şeklinde bir adlandırma daha vardır. ‘Sagun’ unvanının o çağlarda bakana denk bir saygınlık taşıdığı düşünülürse atalarımızın hekimlere verdiği değer daha iyi anlaşılır.
Eski Türkçede şehre ‘balık’ denir. Beş Balık, Ordu Balık gibi. Kırmak fiili de ‘sımak’ sözüyle karşılanır. Sırpsındığı: Sırp’ın kırıldığı savaş; sınıkçı: kırıkçıdır. Ataların dilinde bir şehri almak ise ‘balık sımak’tır. 29 Mayıs, İstanbul ‘balık’ın kilidini ‘sıdığımız’ tarihtir.
Erşat Salihi’nin kardeşi Türkeş Bey’den dinlemiştim. “Saddam’ın polisleri Türklük suçlamasıyla ağabeylerimden sonra şahsımı da almaya gelince annem: ‘Koç kurban için beslenir’ diyerek beni gönderdi. İşkencelere bu sözler sayesinde dayanabildim”. Merhum Nedime Anne’ye rahmetle...
Milli Mücadele’nin ilk adımının atıldığı bu şehirde devletimizin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün aziz hatırasına yapılan saygısızlığı Samsun Türk Ocağı olarak kınadığımız basın açıklaması:
Dün anneciğimi, adını dilinden düşürmediği Alemlerin Rabb’ine, Zamanın Sahibi’ne uğurladık. Cenazemize bizzat iştirak eden, telefonla acımızı paylaşan, sosyal medyada taziyede bulunan bütün dostlara şahsım ve ailem adına teşekkürlerimi arz ederim.
Öğretmen karşılığındaki ilk Türkçe sözcük ‘boşgutçı’dır. Sözcüğün dayandığı ‘boş’, Eski Türkçede “bağımsız” anlamındadır. Yani Türkler bilginin insanı hür kıldığı fikriyle öğretmenlik mesleğini adlandırmışlardır. Fikrimizi ve vicdanımızı hürleştiren öğretmenlerimize hürmetle.
Bayram mutluluğuna "Etimolojinin İzinde -Kelimeden Kültüre Seyahatler-" isimli kitabımın kısa zamanda ikinci baskıyı yaptığı haberi daha bir anlam kattı.
Tarihi metinlerde oruç için kullanılan "ağız bağlamak" deyimi hayli dikkate değerdir. Ağzımızın yalnız yeme içme için değil kem söz ve gıybet için de bağlandığı bir Ramazan geçirmemiz niyazıyla ayların sultanı kutlu olsun.
Bugün TÜYAP Samsun Kitap Fuarı’nda “Etimoljinin İzinde Kelimeden Kültüre “ kitabımın imza günü vardı. Hava muhalefetine rağmen bizi yalnız bırakmayan dostlara ve Ötüken emektarlarına teşekkürlerimi sunuyorum.
Dilimizdeki hanım sözü ‘han’ unvanına dayanır. Bey ise aynı zamanda makam bildiren bir saygı ifadesidir. Türk töresinde han, beyden üstün olup beyler hana bağlıdır. Atalarımızın nezaketi, hitaplarına da yansımıştır.
Türklerin uğruna koskoca bir maziyi sebil ettikleri İslam’ı Türk’ü örseleme aparatı olarak kullanan milliyetsizler, bu dünyada değilse öbür dünyada hesap vereceksiniz!
Yolcuyu rahatsız etmemesi için yoldaki taşı kaldırmayı hayır sayan bir peygamberin ümmetindenden cadde ortasında namaz kılmayı maharet sayan tipler neden çıkar ki?
AK Partili değilim. Lakin İsrail dışişleri bakanının Saddam’ın akıbeti üzerinden ülkemin cumhurbaşkanını tehdit etmesine susacak kadar da devlet terbiyesinden mahrum değilim. Kimsiniz ulan siz! Azdan az, çoktan çok gider!
Eski Türkçede doktor için en yaygın adlandırma ‘otaçı’dır. Bunun yanında ‘atasagun’ şeklinde bir adlandırma daha vardır. ‘Sagun’ unvanının o çağlarda bakana denk bir saygınlık taşıdığı düşünülürse atalarımızın hekimlere verdiği değer daha iyi anlaşılır.
Artvin meydanındayım. Bir meczup ki halkımız onlara deli demeyi tercih eder, yanımıza yanaştı. Elindeki paraları göstererek “Başta akıl yok ise cepte para neye yarar?” deyip uzaklaşıverdi. Fesuphanallah.
Eski Türkçede “çalışan” için kullanılan kelimelerden biri olan ‘terçi’, günümüzdeki “ter” sözünden türetilmiştir. Buradan bakıldığında atalarımız alın teriyle sürülen ömüre itibar göstermişlerdir.
Bir Ay Toldı hevesiyle üstlendiğim Samsun Türk Ocağı Başkanlığı vazifesini Odgurmış duyuşuyla sonlandıracak olmanın huzurunu yaşıyorum. 18.02.2023 tarihli Genel Kurulumuzda görevimi devredeceğim. Verdiğimiz emek, Türklüğe duyduğumuz sevginin mütevazı bir bedelidir.
Nurettin Topçu anlatıyor: “Cumhuriyetin ilk yıllarında yükseköğretim için Fransa’ya gönderilen öğrenciler arasında en yaşlımız Remzi Oğuz Arık idi. Her akşam bizleri toplar ‘Bugün Türkiye için ne yaptın’ diye tek tek sorardı”. Vatan sevgisi böyle bir şey olsa gerek.
Özgür Özel, "Arapça tabelalara karışmayın. Arapça Kur’an dilidir, halk incinir” buyurmuş. Kendilerine tavsiyem Arapça ile Kur’anca farkına kafa yormasıdır. Tabeladaki harf türü içeriğine kutsallık kazandırmaz. Dil bilimi harf, kelime ve mana farkını ispatlayalı asırlar oldu.
Türkçeye en çok zarar veren anlam kopyalarından biri İngilizce “take” yani ‘almak’ fiili üzerinden çevirdiğimiz yapılardır. Türk dil mantığına göre fotoğraf alınmaz çekilir, zaman alınmaz sürer, not alınmaz tutulur, sorumluluk alınmaz üstlenilir, misafir alınmaz ağırlanır...
Eski Türkçe mevsimler yaz “bahar”, yay “yaz”, güz “sonbahar”, kış biçiminde sıralanır. Yani yıl, yaz “bahar” ile başlatılır. Bu bağlamda Nevruz, atalarımızın yılbaşı olarak kutladığı gün şeklinde değerlendirilmelidir. Kutlu olsun Efendim!
Eski Türklerin hâl hatır sorma ifadelerinden biri de yėningiz yėnikmü “Deriniz hafif mi?” şeklinde olup mecazi manada “Sıhhatiniz yerinde mi?” demektir. Günümüzde kendini iyi hissetmeyenlerin “Üzerimde bir ağırlık var” diye yakınması boşuna değildir.
Eski Türkçede anneye ‘ög’ denir. Günümüzdeki öksüz sözü de buradan gelmektedir. Köktürk Yazıtlerında çocuğun itibarla büyüyüp ‘er adı’ denilen kişiliğini kazanması umay yani melek gibi ‘ög’üne bağlanır. İtibarımızın mimarı melek misali analarımıza sonsuz saygıyla...
En eski atasözlerimizdendir: “kaynar ügüz keçigsiz bolmas: Taşıp kaynayan nehirlerin mutlaka bir geçiti vardır”. Kaşgarlı Mahmud, insanların kafasını karıştıran işlerde mutlaka bir çıkış yolu bulunabileceğini anlatmak üzere bu savı nakletmiştir.
Eski Türkçede ‘ter’ sözü aynı zamanda “ücret, bedel’ anlamına gelir. Deprem bölgesinde ter dökenler, Türk Milletine hizmetten gayrı bedel gözetmeyen kahramanlardır.
Konu mazlum Müslümanlar olduğunda Doğu Türkistan’a cümle kuramayanlar Türkçülüğü anlayamazlar. Herkes işine baksın . Kimse din adamı kisvesiyle ürettiği zırvaları milliyetimize bulaştırmasın.
Samsun'da Bafra ile anılan nokul / nukul Türkistan'dan getirdiğimiz ikramlardandır. Kutadgu Bilig'deki: ya aş içgü yéseler nukul ur yimiş "Yiyecek ve içecek arzulayanlara ikram olarak nokul koy” dizesi bu vaziyeti tanıklamaktadır.
Sultan Alparslan’ın bayrağındaki sembol kartal idi. Anadolu’yu kartallığımızla alıp pençelerimizle vatan kıldık. Kartallığı terk edip güvercinliğe heveslenirsek bizi bu topraklarda barındırmazlar.
Genç arkadaşım! Türkçede tasdik bildiren ‘evet’, ‘tamam’, ‘öyle’, ‘peki’, ‘pekala’, ‘mutlaka’, ‘muhakkak’, ‘kesinlikle’, ‘haklısın’, ‘katılıyorum’ gibi pek çok ifademizin canına kasteden AYNEN sözünü ne zamana dek şımartacaksın?
Eski Türkçede “kesin” denilen mevsimler yaz “bahar”, yay “yaz”, güz “sonbahar”, kış biçiminde sıralanır. Buna göre yıl, yaz yani “bahar” ile başlar Dolayısıyla Nevruz, atalarımızın yılbaşı olarak kutladığı gündür. Kutla gelsin Efendim!
Eski Türkçede karakterleri benzerlik gösteren dostlara ‘tüdeş’ denir. “Tüydeş” yani tüylerinin rengi ortak olan hayvanların bir arada yaşayabileceklerine gönderme yapar.Yol yürüyecek arkadaşların fıtratlarının da uyuşmasını vurgulamak bakımından dikkate değerdir.
Kendisini Milliyetçi veya Türkçü olarak nitelendiren fikirdaşlarım. İsrail’in dün katlettiği Haniye için taziyede bulunmak kimseyi Arap sever yapmaz. Geleneğimizdeki Siyonizm karşıtlığı sığ mazeretlerin gölgesinde silikleşmeyecek kadar nettir.
Hoca efendi, basitçe anlatayım. Türkçülük kültür temelinde birleşmeyi esas alır. Kürtçülük ırka dayalı ayrışmayı bayrak edinmiştir. Onun için ses benzerliğine bakarak iki kavramı eş anlamlı telakki etmek en hafifinden cahilliktir. Kafiye olsun diye konuşmamak lazım.
Bilge Kağan, ‘er at bulmak’ şeklinde ifade ettiği saygınlık kazanma sürecini umay teg ögüm katun kutınga “Melek gibi annemin kutu sayesinde” sözleriyle açıklar. İtibarımızın kaynağı analarımıza hürmetle...
Köktürk atalarımız hakanlarının ölümünü onlara duyulan ihtiyaç ve özlemi vurgulamak üzere ‘kergek boltı’ yani “gerek oldu” diye anlatılardı. Atatürk ‘kergek bol’alı seksen üç yıl geçti. Minnetle anıyoruz.
Dünyanın hiçbir dilinde din adamından bahisle inanç adlandırılması yapılmaz. Yani Eski Türklere Şamanist dersek günümüzdeki Türklere de İmamist demek gerekir. O nedenledir ki biz erken dönem Türk dinine “Gök Tanrı İnanışı” adı veriyoruz.
Kaşgarlı Mahmud, Eski Türklerin kadın ile erkek arasındaki geçimsizlik ve sertliğe ‘tok tok’, huzur ve mutluluğa ise ‘inç’ dediklerini kaydeder. Bugün vesilesiyle ‘tok tok’ların yaşanmadığı ‘inç’likle geçen günler temenni ediyorum.
Tarihî Türkçede baş ve buğ, “önder” anlamında iki ayrı sözcüktür. Bu iki sözcüğün birleşerek oluşturduğu BAŞBUĞ unvanı, “önderlerin başı” anlamına gelir. Türk fikir ve siyaset hayatında BAŞBUĞ sıfatıyla anılmaya layık görülen lider Alparslan TÜRKEŞ’tir. Rahmet ve özlemle...
27 MART DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ: İslamiyet öncesinde atalarımız sahne oyunları için kör- yani "görmek" fiilinden türettikleri 'körünç' sözünü kullanmışlardır. Eski Uygur Türkçesiyle kaleme alınan 'Maytrısimit' Türklerin hiç değilse bin yıllık tiyatro metnidir.
Türkler peygamberlerine muhabbetlerinden çocuklarına Muhammed yerine Mehmet adını vermişlerdir. Zira onun adının olumsuz bir sıfatla anılmasından edeple sakınırlar. Beş vakit ezanda işitip kelime-i şahadetle dillendirdikleri Muhammed sözünün telaffuzuyla ilgili sorunları yoktur.
Cumhurbaşkanlığı tarafından daha önce Âşık Veysel Yılı olarak belirlenen 2023, aynı zamanda Mimar Sinan Yılı ilan edilip deprem sonrası imar süreçlerine kültürel derinlik kazandırılmalıdır.
Eski Türkçede “rüşvet” karşılığındaki ‘urunç’ sözü ‘ur-’ yani “koymak” fiiliden gelmektedir. Bu yönüyle tam da “istemem yan cebime koy” mantığıyla örtüşür. Yusuf Has Hacip, ‘urunç alsa hacip bolur beg külünç’ mısraıyla ‘urunç’ alanı atayanların itibar kaybedeceğini bildirir.
Türk’ün Peygamber sevgisi bir başkadır. Bu yüce millet Efendimizin Hicret’te konakladığı mağaranın girişini ağıyla perdelemesinin hatırına örümceğe dahi ilişmekten imtina eder.
Türk devlet geleneğinin çekirdeği ailedir. İstatistikler aile kurma, aileyi koruma konusunda hızla kötüye gittiğimizi gösteriyorsa ortada gerçekten beka sorunu var demektir.
30 AĞUSTOS: Türük begler bodun ögirip sebinip tongıtmış közi yüğerü körti “Türk’ün beyleri ve halkı sevinip kıvanarak (endişeyle) yere dikilmiş gözleri artık (umutla) yukarı bakmaya başladı” (Bilge Kağan Yazıtı)
Eski Türkçe metinlerden öğrendiğimize göre erken dönem Türk kalkınması bir kadro hareketidir. Köktürk Yazıtlarında ülkenin gelişimi için kağanın bilge ve cesur oluşu yeterli görülmemiş onun buyruğundakilerin de aynı meziyetleri taşıması gerektiği kaydedilmiştir.
Merhum Atatürk askeri stratejideki başarısını kültür meselelerinde de göstermiştir. Stratejik hedefleri geliştirdiği, gerektiğinde zaman içinde değiştirdiği taktiklerle hayat bulmuştur. Bugün Türklüğün Türkçeye dair özgüveni onun attığı adımlar sayesindedir. Minnetle anıyoruz.
Verilen selamın, edilen kelamın, yenilen taamın hatırı vardır. Türkler aynı sofraya diz çökmenin yadına ‘tuz ekmek hakkı’ diyerek tuza sembolik bir anlam yüklemişlerdir. Onun içindir ki Eski Türkçede ‘tuzlug’ yani tuzlu sözü “cazip, güzel” şeklinde bir mana kazanmıştır.
Bundan tam yüz yıl önce İngilizler İstanbul’u işgale Türk Ocağı binasından başlamışlardı. Binayı zapt ederek Türk milliyetçilerini yıldıracaklarını zannettiler. Fıtratı hesaba katmayınca yanılgıyı ve yenilgiyi yaşadılar.
Köktürk Yazıtları’nda kadın müstesna bir yere sahiptir. Bilge Kağan, babası İlteriş’e bahşedilen kutun paydaşı olarak annesi İlbilge’yi özellikle zikreder. Tunyukuk, Kapgan Kağan’ın ölen eşinin cenaze törenine katılmak için tüm riskleri göze alarak savaşa ara verdiğini belirtir.
Yeni
Edebiyat Araştırmaları | Etimoloji
Etimoloji merakını, onun kültürel kodlarını okumaya aracı kılarak kaleme alınan bu kitapta gramere dair teknik meseleler, kısa ve anlaşılır boyutta tutulmaya gayret edilmiştir.
Türk Ocağının çağrısıyla Samsun’da, Seçilmiş İskeçe Müftüsü, Batı Trakya Türklüğünün kıymetlisi merhum Ahmet Mete Hocamız için gıyabi cenaze namazı kılındı. Hassasiyet gösteren hemşehrilerimize teşekkür ederiz.
Sultan Sancar’dan liyakat dersi: “Büyük işleri küçüklere, küçük işleri büyüklere verdim. Büyük işler küçüklerin elinden gelmedi, küçük işlere büyükler itibar etmedi. Neticede bütün işler berbat olup gitti”.
İnsanın kalitesi muhipliğinde değil rakipliğinde belli olur. Macaristan’dan çekilirken hasımlarına arkasından “Mert düşmandı” cümlesini kurdurabilen ecdadın torunları asaleti bu yönüyle de taşıyabilmelidir.
3 Mayıs, omuzlarına bırakılmış mücadele yüküne tarihin her döneminde “Eyvallah!” diyebilmiş Türk Milliyetçileri için anlamlı bir gündür. Kayıtlarda muhatabı Mehmet Nail’den olma, Fatma Zehra’dan doğma Nihal Atsız görülse de davanın esas sanığı Türklük şuuruydu.
Siyah ve beyaz zıtlıklarıyla tanımlanır. Boz ise bu iki rengin buluşmasıyla ortaya çıkar. Yay çeken boyları birleştiren atalarımızın ‘Bozkurt’u sembol seçmesine bir de buradan bakalım. Türklük kuşatıcıdır.